Aralık 13, 2012

ZULÜM DİNİMİZDE HARAMDIR


ZULÜM DİNİMİZDE HARAMDIR

Zulüm insanlara insanlık dışı yapılan her türlü tutum ve davranış,çağdaş dünyanın kabul ettiği insan haklarına aykırıdır.Bu tür tutum ve davranışların bir çok değişik şekilleri vardır.Öldürme,sindirme,aşağılama,makamını kullanarak aşağılama,parasıyla övünüp diğerlerine küçümseme gibi.Bu tür davranışlar aile bireyleri arasında olduğu gibi,işyerlerinde,apartmanlarda,köylerde,mahallelerde de zaman zaman olabilmektedir.
Sevgili müminler!
Hiçbir sebep insanların birbirine zulüm baskı ve işkence yapmasına gerekçe olamaz.Kuran-ı Kerim ve sevgili peygamberimiz bu tür ahlak dışı davranışları şiddetle yasaklamıştır.Kuran-ı Kerimde “Allah zalimleri sevmez” buyurulurken,hadis-i şerifte de şöyle buyrulmaktadır.”Zulme uğrayanın bedduasından sakınınız.Çünkü onunla Allah arasında perde yoktur.1 Böylece haksızlık ve insanlara maddi ve manevi her kötü davranmanın yanlış olduğu vurgulanmaktadır.Diğer yandan müslüman “Elinden dilinden kimsenin zarar görmeyip,güven içinde olduğu”2 insan olarak anlatılıp bu tür davranışlarda bulunanların yaptıklarının islam dışı olduğu dile getirilir.
Zulüm,baskı ve işkence,hak ihlalinin,adaletsizliğin saygısızlık ve sınır tanımazlığın açık bir göstergesidir.Zulmün olduğu yerde insanlar sindirilse de kargaşa huzursuzluk ve kin duyguları yaygındır.Yaşamanın zevki kalmaz.Çünkü bir tarafta ağlayan,diğer yanda kibirlenen zalimler ilan edilmemiş bir savaş halindedir.Her nekadar görünüşte mazlumlar bastırılmış,zalimler baskı olarak nefislerini tatmin etselerde ahirette kötü son onları beklemektedir.Sevgili peygamberimiz bu durumu şöyle anlatırlar:”Zulümden sakınınız.Zira zulüm kıyamet günü (sahibini saran)karanlıklar olacaktır.”3 Başka bir hadisi şerifte de;”Müflis kimdir?”şeklinde ashaba soru sorduktan sonra Allah’ın Resulü cevaplamaktadır:”Şüphesiz ki ümmetinin iflas edeni,kıyamet günü namaz,oruç ve zekat sevabıyla gelip,şuna sövdüğü,buna iftira ettiği,şunun malını yediği,bunun kanını döktüğü,şunu dövdüğü için iyiliklerinin sevabı şuna buna verilen ve üzerinde ki, kul hakları bitmeden sevapları bittiği taktirde de hak sahiplerinin günahları kendisine yükletilip sonrada cehenneme atılan kimsedir.4
Sevgili kardeşlerim!
İnsanların maddi ve manevi her türlü hakları korunmuştur.İslam insanların insan olduğunu,kimsenin etnik köken ve inancından dolayı kınanmamasını emreder.Nitekim Uhud savaşında emre itaat etmediklerinden dolayı sıkıntıya düşen peygamberimizin bu durumu bütün insanlığa örnek olarak şöyle anlatılır.”Sen Allah’ın rahmeti sayesinde onlara yumuşak davrandın.Eğer kaba ve katı yürekli olsaydın,onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi.”5 Böylece müslümanın haklı veya haksız durumlarda yumuşak huylu,affedici olması,öğütlenmektedir.O halde azgınlara,taşkınlara dur demeli,içimizdeki kötü duyguları gerektiğinde frenleyebilmeliyiz.
Sözlerimi bir ayet mealiyle bitiriyorum:”(Her işte) adaletli davranın.Şüphesiz ki; Allah adil davrananları sever.”6


1 Buhari,”Cihad”,180
2 Buhari,”İman”,4,5
3 Buhari,”Mezalim”,8
4 Müslim,”Birr”,59
5 Al-i İmran,2/159
6 Hucurat,49/9

YALANCI ŞAHİTLİK


YALANCI ŞAHİTLİK

Muhterem Müslümanlar!
Toplum hayatını zedeleyen,insanlar arasında güveni yok eden,düşmanlıkları körükleyen her türlü ahlak dışı faaliyet, dinimiz tarafından yasaklanmıştır.Bu tür işler büyük günahlardan olup,insanlar arasında var olan sevgi ve saygıyı tahrip etmektedir.
Dinimizin yasakladığı büyük günahlardan biri de yalancı şahitliktir.Bir müminin adaletin tecelli ettiği mahkemelerde haklıyı haksız,haksızı haklı gösterecek böylesine bir ahlaksızlığı yapması düşünülemez.Çünkü böylesine yalancı şahitlik Allah’a şirkten sonra gelen büyük günahlardan birisidir.Yüce Allah konuyla ilgili şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler!Adaleti titizlikle ayakta tutan,kendiniz,ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kimseler olun.(Haklarında şahitlik ettikleriniz) zengin olsunlar,fakir olsunlar Allah onlara (sizden) daha yakındır.Duygularınıza uyup adaletten sapmayınız.(Şahitliği) eğip,büker (doğru şahitlik yapmaz),yahut şahitlikten kaçınırsanız (biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan haberdardır.”1 Diğer taraftan sevgili Peygamberimiz (a.s) bir gün ashabına büyük günahları anlatırken,bunların Allah’a şirk koşmak,haksız yere insan öldürmek,ana-babaya asi olmak ve yalancı şahitlik yapmak olduğunu söylemişlerdir.2 Peygamberimiz olayları anlatırlarken beden dilini de kullanmışlardır.Buna yönelik olarak zaman zaman ayağa kalkmış,bazen de hiddetlenip yüzleri kızarmış ve bunu ses tonlarıyla dışarı vurmuşlardır.Yalancı şahitliği anlatırlarken de,bunun ne büyük günah olduğunu anlatmak için oturduğu yerden doğrulup dizleri üzerine yükselerek onu birkaç kez tekrarlamış,kızgınlığından yüzleri kızarmış ve şöyle buyurmuşlardır: “Şahitlik için çağrıldığı halde,bildiğini gizleyerek şahitlikten kaçınan kimse,yalancı şahitlik yapmış gibidir.”3
Değerli Müslümanlar!
Yalancı şahitlik yapan her şeyden önce kendine zulmetmiş ve şahsiyetini yaralamıştır.Çünkü birilerinin dünyası için kendi ahiretini (ebedi mutluluk yurdunu) satarak cehennemi tercih etmiştir.Bunun yanında, haklı çıkarmak için şahitlik yaptığı kimseye de kötülük yapmıştır.Çünkü haksıza yardım etmiş,onu haklı göstermiş,dolaylı gasp yaptırmış,aleyhine yalancı şahitlik yaptığı masum kimseye de zulmetmiştir.Mahkemenin güvenilirliğini zedelemiş,adaleti yanıltmıştır.Olayın vahametini anlatan Sevgili Peygamberimiz (a.s) şöyle buyurmuşlardır: “Ben de bir insanım.Sizler,aranızdaki anlaşmazlıkları bana getirmektesiniz.Olabilir ki,biriniz delilleri diğerinden daha iyi sunar ben de ondan işittiğim şekilde hükmedebilirim.Böylece kime kardeşinin hakkını vermişsem,ona ateşten bir parça vermiş olurum.”4
Yalancı şahitler hakkın tecellisine set çektikleri için toplumda itibar edilmeyen,güvenilmeyen,önemsenmeyen kişilerdir.Söyledikleri en doğru sözler bile şüpheyle karşılanır.İnsanlar inanmak istemezler.Dünyada sefaletten ahirette cehennemden kurtulamazlar.
Böylesine ahlak dışı bir işin keffareti yoktur.Yalnız tövbe etmekle de vebalden kurtulmak mümkün değildir.Çünkü bu, bir kul hakkıdır.Mağdur ettiği tarafın zararını telafi edip,özür dileyip,helallik aldıktan sonra Allah’tan af ve mağfiret dileyebilir.Aksine davranışların hiçbir manası ve hükmü yoktur.
Sözlerimi Yüce Allah’ın buyruğuyla bitiriyorum: “…Adaletli davranın.Şüphesiz ki Allah,adil davrananları sever.”5


1 Nisa,4/135
2 Buhari,”Şehadet”,10,Edep,6
3 Taberani,Mecmeuz,Zevaid,4/200
4 Buhari,”Şehadet”,27
5 Hucurat,49/9.

YAĞMUR


YAĞMUR

Muhterem Müminler!
Dünya nüfusunun çoğalmasıyla beraber,kaynaklarında yeterliliği tartışılmaya başlanmıştır.“Acaba dünya felakete mi sürükleniyor?...”İnsanlar açlıkla pençeleşecek mi?...Yağmurların azalması,küresel ısınmanın ortaya çıkışı,bütün bunların doğurduğu iklim değişiklikleri insanları “Ne oluyoruz.?” Şeklinde kaygılara sürüklemektedir.
Gerçekten de yer altı suları,nehirlerin varlığı,yağmurların cömertliği sayesinde canlılar hayatlarını sürdürebilmektedirler.Çünkü suyun olmadığı yerde canlıların yaşayabilmesi mümkün değildir.Başka bir ifadeyle nerede su varsa orada hayat,nerede su yoksa orada da çoraklık oluşmaktadır.Tarihi süreç içerisinde görülen bu manzarayı Yüce Allah şöyle açıklamaktadır:“Her canlıyı sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi?”1
Kainatla,güneşin doğuşundan,rüzgarların esişine,bulutların oluşumundan yağmurların damla damla süzülüşüne,bitkilerin suya doyumuna,çiçeklerin gülümsemesine varıncaya kadar,her şeyde hakim olan güç ve rahmet cilveleri insanı düşünmeye davet etmektedir.Yüce Allah konuyla ilgili şöyle buyururlar:“…Allah’ın gökten indirip onunla ölmüş yeryüzünü dirilttiği suda…rüzgarı dilediği gibi estirmesinde,gökle yer arasında emrine amade bulutlarda,akıl sahibi bir topluluk için ayetler vardır.”2
Sevgili Müminler!
Son yıllarda ülkemizde ve dünyada görülen kısmi kuraklıklar yer altı sularının azalışı suyun ve yağmurun hayatımızda önemli olduğunu ortaya koymuştur.Öyleyse fiziki manada yağmur nedir?Yağışın oluşumu kolay ve sade değil oldukça çok yönlü güçlükleri vardır.Uzaydan yahut yeryüzünden buz kristal çekirdekleri veya yoğunlaşma üst atmosfere kadar ulaşır.Yerden yükselen hava genişleyerek nem şartları altında yoğunlaştıktan sonra,önce bulut damlacıkları oluşur.Sonra karşılıklı münasebetlerle bulut damlaları yağmur damlası haline gelir.Daha sonrada rahmet misali yeryüzünü okşarcasına damlacıklar düşmektedir.Yağmur damlalarının yere düşme hızları bile son derece hesaplıdır.“O (Allah) gökten yağmuru bir ölçüye göre indirmektedir.”3 Yağmurun hammaddesi ise,dünyanın büyük bir çoğunluğunu oluşturan okyanuslardır.Okyanuslarda buharlaşan su,zamanla yağmur haline gelmekte,rüzgarın yardımıyla Yaratıcı dilediği yere rahmetini indirmektedir.Yağmur geniş manada tuzlu suyun,tatlı suya dönüşmesi olayıdır.Bir yıl içerisinde yaklaşık olarak 505 milyon kere milyon ton su yoğunlaşmaktadır.4 Yoğunlaşan bu suyun hammaddesi ise, okyanuslardaki buharlaşmanın yoğunlaşmasıdır.Kuran- Kerim’de bu olay şöyle anlatılır:“Görmedin mi ki,Allah bulutları sürüklüyor.Sonra bulutların arasını topluyor (birbirine sıkıştırıyor.),sonra onu bir yığın haline getiriyor.İşte görüyorsunuz ki,yağmur bunların arasından çıkıyor.Allah gökte dağ halindeki birikintilerden dolu indiriyor da dilediği kimseye bununla musibet veriyor.Dilediğinden de onu bertaraf ediyor.”5
Aziz Müslümanlar!
Birçok nimet zamanla kanıksanmakta,önemsiz gibi görünebilmektedir.Oysaki her şey zıddıyla tanınmaktadır.Kuraklıklar yağmurun önemini bize anlatan bir hatırlatmadır.Kuran-ı Kerim’de bu olayı vurgularcasına şöyle buyurur: “Şimdi içip durmakta olduğunuz suyu gördünüz mü? Onu buluttan siz mi indirdiniz,yoksa Biz miyiz indiren?”6
Bu son ayet doğrudan doğruya günümüze bakmakta ve kuraklık karşısında aciz kalan insanlara,Allah’ın rahmetinden başka bir ümit kapılarının bulunmadığını hatırlatmaktadır.Gerçektende tabiat olayları karşısında dünyanın süper güçleri aciz kalmakta,acziyetlerini itiraf etmektedirler.Öyleyse Yüce Allah’a rahmetini biz kullarından esirgememesi için dua etmeli,tabiatın dengesini bozmamak için yeryüzünü kirletmemeliyiz. Bu dünyanın ve kainatın sadece bizim değil,bütün canlıların olduğu bilinciyle yaşamalıyız.Gezdiğimiz yerleri,içtiğimiz suları,tükettiğimiz maddeleri,boşalttığımız atıkları hep bu duyarlılıkla yapmalıyız.
Sözlerimi mutlak güç olan Allah’ın buyruğuyla bitiriyorum:“De ki; suyunuz çekiliverirse,söyleyin bakalım,size kim bir akarsu getirebilir ?”7


1 Enbiya,21/30
2 Bakara,2/164
3 Zuhruf,43/11
4 Tuna;Taşkın;Etrafımızdaki Hava,s.26 1981 İst
5 Nur,24/43
6 Vakıa,69/68-69
7 Mülk,67/30

UTANMA DUYGUSU


UTANMA DUYGUSU

Muhterem müminler!
İslam dini, insanların erdemlerle donatılması için yapılması gereken her güzelliği içeren bir dindir.O, doğruyu,sanatı,fazileti insanlara emretmekte,kötüyü,ahlaksızlığı her türlü aşırılığı da yasaklamaktadır.
İnsanı insan yapan dinimizin ahlaki güzelliklerinden biri de utanma duygusudur.Utanma duygusuyla insanların yüzleri kızarmakta,kendilerinde heyecan oluşmakta,kelimeler özenle seçilmekte,mimikler ona göre yapılmaktadır.Utanma duygusuyla insanlar günah işlemekten çekinmekte,toplumdaki adi suçlar azalmaktadır.Utanma duygusuyla toplumun erdem sigortası oluşmakta,insanlar birbiriyle hayırda yarışmaktadır.Utanma duygusuyla insani ilişkilerin boyutu mana kazanmakta,insanlardaki ahlaki kalite artmaktadır.Utanma duygusuyla gençliğin taşkınlıklarının önüne set çekilmekte,gençlerin heyecanları olumlu yöne kanalize edilmektedir.Utanma duygusuyla eşler arasındaki aile bağları güçlenmekte,bir ömür boyu beraberlikler mutlu olarak sürdürülmektedir.
Utanma duygusu Yüce Allah’ın sahip olduğu güzel bir duygudur.Peygamberlerin birinci vasıfları arasındadır.1 Ahlak bahçesinin en nadide çiçeklerinden olan utanma duygusunu Sevgili Peygamberimiz(a.s) şöyle anlatırlar:”Gerçek manada Allah’tan utanın.”Ashap bunun üzerine:“Ya Resulullah Allah’tan utanıyoruz.”Peygamberimiz bunun üzerine şöyle buyurdu:“Hayır,Allah’tan gerçek manada utanan kimse vücudundaki bütün organları haramdan korusun.Ölümü ve kabirde çürüyeceğini sık sık hatırlasın…İşte bunları yapan gerçek manada Allah’tan utanan kimsedir.”2
Utanma,insanı günahlardan alıkoyan bir duygudur.Yüce Allah sonsuz rahmetiyle inananları nefis ve şeytanla mücadelede yalnız bırakmamış bizi savunma sistemleriyle donatmıştır.İçimizden gelen kötü duygulara karşı,imanımızdan gelen utanma duygusu,“Yapma ayıptır.Allah’tan kork.Kullarından utan.” gibi manevi seslerle bizi günahlara karşı korumaktadır.Hz.Peygamber (a.s) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyururlar:“Utanma imandandır.”3 Öyleyse bir insanda iman ne kadar tahkik ise,utanma da o oranda fazla olacaktır.Böylece günahlara karşı koyma gücü de aynı oranda güçlü olacaktır.İman zayıflarsa,utanmada aynı oranda zayıflayacak,insanın içinden gelen kötü duyguları önleyecek hiçbir baraj kalmayacaktır.
Sevgili Kardeşlerim!
İmanın olmadığı toplumlarda,utanma da yoktur.Günümüzde materyalist toplumlara baktığımızda,arzuların köleleştirdiği yığınlar,kural tanımayan anarşistler,kazanma adına her şeyi yapabilen paranın kölelerini görmek mümkündür.Bu tür insanlar gayelerine ulaşmak için her yolu deneyecek,kanunların boşluğundan yararlanıp kamuyu da aldatabileceklerdir.Polisiye tedbirlerle böyleleriyle başa çıkmak mümkün değildir.Böyle insanlar günahlardan etkilenmediği gibi,zevk almaya da başlayacaklardır.Kuran-ı Kerim bu insanları şöyle anlatmaktadır:”Kötü işleri kendisine süslendirilip de onu güzel görmeye başlayan kimse yok mu?İşte Allah dilediğini böyle sapıklığa atar.Dilediğine de doğruyu gösterir.Onlar için kendini üzme.Muhakkak Allah onların yaptıklarını bilir.4
Aziz Müminler!
Utanmanın olmayacağı alanlarda vardır.Bunların başında öğrenme ve eğitim gelmektedir.Rasulullah’a ashabın hanımları en mahrem hususları bile sorabiliyorlardı.Peygamberimiz (a.s) buna mani olmadığı gibi onları överek şöyle buyuruyordu:”Ne mutlu ensarın kadınlarına!Onların utanma duyguları ilim öğrenmelerine engel olmamıştı.”5
Utanmayı hayatımızda ilke edinelim.Kusurlarımız olsada onları gizleyelim.İnsanlarında yaptığı kötü işleri açığa çıkarmamaya çalışalım.Allah’ın bir isminin de “Settar” (çok örten) manasına geldiğini bilelim.Allah dostlarının birbirlerine tavsiyelerinden biri de “Edep” olduğunu asla unutmayalım.


1 Tirmizi,”Nikah”;1
2 Müsned,1/387
3 Buhari,”Edep”;77
4 Fatır,35/8
5 Buhari;”İlim”;50

UMRE


UMRE

Sevgili Kardeşlerim!
Allah’a inanan O’nun emir ve yasakları doğrultusunda hayatına yön veren müminin yapacağı her iş,Rabb’inin rızası doğrultusunda olmalıdır.Çünkü müslüman ufuklar ötesini gören ileri görüşlü insandır.Başkaları gibi sadece dünyayı ilgilendiren işlerle meşgul değildir.Hem dünyayı hem de ahireti imara çalışan bir inşa insanıdır.
Müslümanın yaptığı güzel işlerden biri de umre ibadetidir.Umre ziyaret manasına gelmektedir.Dini bir terim olarak ise,”Belirli bir zamana bağlı olmaksızın ihrama girerek Kabe’yi tavaf etmek,Safa ile Merve arasında sa’y yapmak ve tıraş olup ihramdan çıkılarak yapılan bir ibadettir.Yüce Allah,konuyla ilgili şöyle buyururlar:”Haccı ve umreyi Allah için tamamlayın.”1
İnsan olarak hepimizin bazı yanılgıları vardır.Geçmişimize baktığımızda pişman olduğumuz,ah çektiğimiz,olmaması gerektiğini düşündüğümüz,nice işlerimiz olmuştur.Onların verdiği ızdıraplar bizim üzerimizde bir dağ misali ağırlık oluşturmaktadır.Böylesine sıkıntılı durumlarda,dinimiz inananlara değişik açılımlar sunmaktadır.Umre ibadeti,kirlenen sinelerimizi temizleyen bir iksirdir.Rasulullah (a.s.) konuyla ilgili şöyle buyururlar:”Umre,diğer bir umre ile arasındaki günahları silip temizler”2Umre yapan mümin günahlarından arınma lütfuna nail olmuştur.Kararan ruhu nurlanır.Günahların oluşturduğu kabuslar yok olur.
Diğer taraftan islam tarihinde okuduğumuz mübarek mekanlar içimizde özlem olarak durmaktadır.Tarihten günümüze bütün müslümanlar bu duyguyu zaman zaman terennüm ederler.Mekke-i Mükerreme hakkında Yüce Allah şöyle buyururlar:”Şüphesiz alemler için bereket ve hidayet kaynağı olarak kurulan ilk ev,elbette ki Mekke’de bulunan (Kabe)’dir.”3Görüldüğü gibi Allah’ın ismini zikrettiği şehirlerin başında Mekke gelmektedir.Diğer taraftan hayatının yaklaşık elli yılını burada geçiren Hz Muhammed(a.s.)’da hicret esnasında şöyle demişlerdir:”Ey Mekke!Senden ayrılmak mecburiyetinde olmasaydım seni asla terk etmezdim.”Günde beş vakit kendisine döndüğümüz Kabe-i Muazzama burada olduğu gibi,Safa-Merve tepeleri,Mina,Arafat’ta yine Mekke’de bulunmaktadır.Rasulullah’ın dünyaya teşrif ettikleri evleri,birçok sahabinin kabrinin bulunuduğu “Cennetü’l-Mualla” yine buradadır.
Bütün bunların ötesinde Hz İbrahim’in hatıraları,Rasululah’ın silinmeyen izleri bu coğrafyanın asli izleridir.
Akabe biatlarıyla Sevgili Peygamberimize sinelerini açan ensar şehri Nurlu Medine müslümanların ikinci kutsal şehridir.Manevi iklimiyle gidenleri büyüleyen,yeryüzünün ve kainatın efendisini bağrında saklayan bu güzelim coğrafya müslümanların ziyaret arzusuyla yanıp tutuştukları ne güzel mekanlardır.Her müslüman Rasulullah’ın şu hadis-i şerifinin müjdesiyle yanıp tutuşmaktadır:”Kim beni vefatımda ziyaret ederse,hayatımda ziyaret etmiş gibidir.”4Rasulullah’ı ziyaret etmek,O’nun manevi huzurunda bulunmak yeryüzünde geçirilen vakitlerin en güzelidir.
Muhterem Kardeşlerim!
İletişimin,ulaşımın olağanüstü gelişip insanlığa hizmet ettiği günümüzde,Allah’ın bize tavsiye bulunduğu dini vecibeleri yerine getirelim.Fırsatlar elde iken değerlendirelim.İnsanların çoğunun bu özlemi çekmesine rağmen nail olamadığı hac ve umre ibadetlerimizi yerine getirelim.
Ne mutlu nurlu beldelere özlem çekenlere!

1 Bakara,2/196
2 Müslim,”Hac”,437
3 Al-i İmran,3/96
4 Keşfül-Hafa,2/250,Beyrut,1351

TÜKETİCİNİN HAKLARI


TÜKETİCİNİN HAKLARI

Varlıkların en şereflisi olan insanın bazı temel hakları vardır.Bu hakların en belirginleri,inancını yaşama,can ve mal güvenliği,aklın ve namusunun korunmasıdır.Sevgili peygamberimiz en son hitabesinde,insanın,can,mal ve ırzlarının her türlü saldırıdan korunduğunu1 bildirmesi bunun en güzel ispatıdır.
İnsanın üretme hürriyeti olduğu gibi,tüketme hürriyeti de vardır.Tüketici olan insanın bu yönüyle de üreticilerden bazı beklentileri vardır.Çünkü tüketici,harcadığı parasıyla kendine zarar veren eşyayı almamalıdır.Aldatılmamalıdır.Söz konusu ürünleri tüketirken sağlığını kaybetmemelidir.Öz ifadesiyle insan tüketici yönüyle “Ne zarar görmeli ne de zarar vermelidir.2
Sevgili kardeşlerim!
İslam dini her meselede olduğu gibi bu konuda da genel prensipler koymuş malın üretim ve tüketim safhasında uyulması gereken kuralları belirlemiştir.Konuyla ilgili Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:”Ölçüyü tam yapın.Eksik verenlerden olmayın.Doğru teraziyle tartın.İnsanların mal ve haklarını eksiltmeyin.Yeryüzünde bozgunluk çıkartıp karışıklık çıkarmayın.3 Ölçüde ve tartıda karışıklık çıkaranların vay haline.Onlar insanlardan ölçerek bir şey aldıklarında tam ölçerler.Fakat kendileri onlara bir şey ölçüp,yahut tartıp verdiklerinde eksik ölçüp eksik tartarlar.Onlar o büyük gün için dirilticeklerini sanmıyorlar mı?Öyle bir gün ki,(o gün)insanlar alemlerin Rabbi’nin huzuruna çıkacaklardır.4 Ayetleri,çağlar boyu bütün inananların rehberi olmuştur.
Sevgili peygamberimiz (a.s)’da “Aldatan bizden değildir.””Kusurlu bir malı, ayıbını söylemeden satmak bir müslümana helal olmaz.5 Buyurmaları ticari ölçülerin en belirginleridir.Diğer yandan Allah’ın kıyamet gününde kendileriyle konuşmayacağı,rahmet nazarıyla bakmayacağı kişilerden birinin de “Yalan yere yemin ederek ticaret malını fahiş bir fiyatla satmaya çalışanlar”6 olduğunu belirtmeleri tüketicinin korunmasına yönelik önemli yaptırımlardır.
Peygamberimiz hem söz hem de uygulamalarıyla tüketiciye koruyucu icraatlar yapıyordu.Çarşıda denetim yapıyor,buğdayı kontrol ediyordu.Hatta say yaparken bile insanları aldatarak mal satmanın caiz olmadığını belirtmesi,böylece piyasanın doğal haliyle oluşmasını sağlaması tüketicinin korunması hususunda önemli delillerdendir.
Aziz kardeşlerim!
İslam genel olarak hak kavramına büyük önem vermesi dolayasıyladır ki,satın alınan mal veya ürünlerin kusurlu çıkması halinde,belirli zaman dilimlerinde bunları geri verme hakkı tanımış böylece her türlü aldanma,aldatma ve hileye karşı tüketicilerin haklarını korumayı amaçlamıştır.Öyleyse insanlara hizmeti şiar edinen müslümanlar olarak ürettiğimiz her şeyin kaliteli olmasına özen gösterelim.Malların son kullanma tarihinden sonra satılmasına engel olalım.Kötü ve kusurlu malları çok güzelmiş gibi sunmayalım.Sadelik içerisinde içi dışı bir olan söylediğini uygulayan insanlar olalım.İnsanların cehaletinden ve ihtiyacından yararlanarak fahis kar yoluna baş vurmayalım.Bunları yapmanın da bir kul hakkı olduğunu asla unutmayalım.
Ne mutlu hakka ve hukuka riayet edebilenler!


1 Tirmizi”,Cuma”,80
2 Bakara,2/79
3 Şuara,26/181-183,İsra 17/35
4 Mutaffifin,83/1-6
5 Müslim,”İman”,164,Ebu davud,”Buyu”,50
6 Müslim,”İman”,171

TEMBELLİK


TEMBELLİK

Sevgili müminler!
İnsanı en güzel şekilde yaratan Allah ona sınırlı bir ömür vermiştir.O bu sınırlı ömürle dünyasını mamur edeceği gibi ahireti de kazanacaktır.Geçirdiği her an ve dakikadan da sorumlu olacaktır.Bu yüzdendir ki insan ömrünü çok verimli bir şekilde kullanması gerekmektedir.Bunun için de çok çalışmalı,çok düşünmeli,her şeyi yerli yerinde kullanmaya itina göstermelidir.Çalıştığının karşılığını göreceğini bildiren Yüce Allah ,şöyle buyurmaktadır:”İnsan yalnız çalıştığının karşılığını alır.”1
Sevgili peygamberimiz (a.s),müminlerin her işte olduğu gibi bu konuda da örneğidir.O hayatın her safhasında çalışmıştır.Hendek kazılırken taş kırmıştır.Mescit yapılırken işçilik yapmıştır.Evde elbisesini dikmiş,ayakkabısını tamir etmiştir.Çobanlık yapmış,ticaret yapmış,arkadaşlarıyla beraber bilfiil savaşa katılmıştır.Başkalarına yük olmayı değil,onlara yardımcı olmayı ilke edinmiştir.El emeğine son derece önem vermiş ve herkesinde buna çok dikkat etmesi gerektiğini vurgulamıştır.Konuyla ilgili de şöyle buyurmuşlardır:”Hiç kimse elinin emeğiyle kazandığından daha hayırlı bir lokma yememiştir.”2
Aziz müminler!
Müslüman tek boyutlu düşünen insan değildir.O zamanı en ince teferruatıyla düşünen ve planlayan insandır.Kısacık kalacağı bu dünyayı imar ettiği gibi,ebedi kalacağı sonsuz hayatı da asla ihmal etmez.İnsan dünyasını ve ahiretini,hayatındaki maddi ve manevi çalışmalarıyla kazanabilir.O bu dünyada alıp verdiği soluklardan,ve bu solukları nerede nasıl tükettiğinden dahi sorumlu olacağını bilen insandır.Allah dostları ve yeryüzünün kandilleri diye nitelendirilen insanlar yürürken,yatarken,otururken her fiillerinde çift boyutlu düşüne gelmişlerdir.Onların uykusu ibadet,düşüncesi ibadet,maişet gayesiyle yaptıkları çabalar yine ibadettir.Yine onlar bir tarafta savaşırken,diğer tarafta eser yazmışlardır.Yolda yürürken Allah’ı zikretmişlerdir.Öz ifadeyle onların ömürleri dolu doludur.
Aziz müminler!
Çalışmayan insan ihtiyaçlarını temin edebilmesi için, ya başkalarının eline bakacak veya el avuç açıp dilenecektir.Sevgili peygamberimiz dilenmeyi yermiş ve şöyle buyurmuşlardır:”Dilenciler,kıyamet gününde yüzlerinde dilencilik lekesiyle haşrolunacaklardır.”3
Sevgili kardeşlerim!
Günümüzdeki batı medeniyeti ve bu medeniyetin oluşturduğu muazzam ürünlerin her biri çok çalışmanın ürünleridir.Hiç bir devlet durup dururken milli gelirlerini artırmamıştır.Büyük çabalar sonucu,müreffeh devletlerin halkı zenginleşebilmişlerdir.Fakirlik aynı şekilde hiçbir milletin kaderi değildir.Çalışan eninde sonunda başarıya ulaşacaktır.Diğer yandan hayatını verimli bir şekilde planlayıp değerlendiren insanın,gayretlerinin karşılığının en güzel şekilde verileceği şöyle açıklanmaktadır:”Erkek veya kadın,mümin olarak kim iyi işler yaparsa,elbette ona hoş bir hayat yaşatacağız.Ve onların mükafatlarını yapmakta olduklarının en güzeliyle vereceğiz.”4 Sözlerimi tembelliği yeren,çalışmanın sonuçlarının ne kadar güzel olacağını anlatan, bir ayet mealiyle bitiriyorum:”De ki,çalışın,yapın.Yaptıklarınızı, Allah da,Peygamber’i de,müminler de göreceklerdir.Sonra gaybı da,görülen alemi de bilen Allah’ın huzuruna döndürüleceksiniz.O da size yapmakta olduğunuz bütün işleri haber verecektir.”5
Ne mutlu hayatlarının her anını değerlendirebilenlere!


1 Necm,53/39
2 Buhari,”Buyu”,15
3 Ebu Davut,”Zekat”,26
4 Nahh,16/97
5 Tevbe,9/106