Kasım 28, 2011

HİCRET VE HİCRİ YILBAŞI

HİCRET VE HİCRİ YILBAŞI

            İnsanlığın babası peygamberlerin ilki Hz.Adem’den bu yana uzun yıllar gelip geçmiştir.Geceler-gündüzler,aylar-mevsimler,zaman itibariyle,bir tarih başlangıcı ihtiyacını insanlığa göstermiştir.Böylece başlangıcları farklı olan bir çok takvimler yapılmış ve kullanılagelmiştir.
            Önemli olayların sebep teşkil ettiği ve tarih başlangıcı olarak kabul edildiği,takvimlerden zamanımıza kadar gelen ve günümüzün takvimleri arasında hala kullanılanlar şunlardır:
            Jül-Sezar’ın Roma imparatorluğunun başlangıcını esas tutarak yaptırdığı
rumi takvim.
            Hiristiyanların ve günümüz dünya çoğunluğunun kullandığı Hz.İsa’nın doğumunu esas alan miladi takvim,
            Allahın son elçisi,HzMuhammed (a.s)in islamı yaymak için Mekke’den Medine’ye hicretini tarih başlangıcı olarak alan,müslümanların çoğunluğunun halen kullandığı hicri takvim.
            Değerli müminler!
            İzahını yaptığımız takvim çeşitlerinde de görüldüğü gibi,islam tarihi boyunca genellikle müslümanların kullandığı takvim,islamın yayılmasında çok önemli olan   hicreti, yılbaşı olarak kabul eden ve kameri aylara göre düzenlenen hicret takvimidir.Böylece islami takvimde yılbaşı 1 ocak değil,muharrem ayının ilk günüdür.Bu gecede önümüzdeki ….. bağlayan gecedir.
            Müslümanların yılbaşı olarak hicreti kabul etmelerinin sebebi,islam  açısından hicretin taşıdığı değerdir.Hicretle beraber inançsızlık zulmünde inleyen binlerce insan,kişilere dünya ve ahiret mutluluğunu sağlayan islamla  tanışma ve kaynaşma fırsatını bulmıştur.Hicretten önce müslümanlar pasif direnişle savunma halindelerken,hicret sonrasında aktif hale gelip saldıranlara saldırma iznine (1)kavuşmuşlardır.
            Hicretten önce müslümanlar putprestlere karşı var olma mücadelesi verirlerken,hicret sonrasında hamle yapılmış on yıl gibi kısa bir zaman zarfında –o zamanın nüfus azlığı da göz önünde bulundurulursa –yüzbinlerce insan islamla tanışmışlardır.Hicret daha sonraki dönemlerde mazlum müslümanların soluğu olmuş,böylece inanç özgürlüğü olmayanlara başka diyarlara göç etme yolu sağlanmıştır.Hicret,aynı zamanda iyi bir idareci olan Hz peygamber’in yüksek dehasıyla müslümanların siyasi sahada da baskın duruma geçmelerini sağlamıştır.Hicret islam kardeşliğinin zirveye çıkmasını sağlamış ensar-muhacir kardeşliği tarihte benzeri olmayan bir şekilde tatbikata konulmuştur.Birbirleriyle Allah rızası için hemdem olanlardan ,”Allah’ın razı olacağı”müjdesi (2)inzal buyurulmuştur.
            Saygıdeğer Müminler!
            Allah Kuran-ı Kerimde “Ey akıl sahipleri ibret alınız.”(3)buyurmaktadır.
Bu ayetin muhatapları-bütün müslümanlar gibi –biziz.Yeni gireceğimiz yılda dinimizi ve güzel değerlerimizi tıpkı Hz peygamber ve O’nun güzide ashabı gibi başkalarına anlatmak ve onu yaşamak için çalışmalıyız Dünya kamuoyuna örnek bir hayat modeli ve dünya görüşü olarak islamı sunabilmeliyiz.Unutmamalıyız ki;müslümanlar dinlerini gerçek manada yaşayabilseler dünyanın küçük bir köy haline geldiği çağımızda diğer milletler tıpkı asrı saadette olduğu gibi peyderpey müslüman olacaktır.İslamı güzel temsil edenlerin sayesinde, bugün   biz müslümanız.Ve yine dünyadaki büyük oranda müslüman çoğrafyanın oluşu  da,asrı saadet modelini ,temsil sayesinde,olmuştur.
            (1)Kuran;Hac,22/39
            (2)Kuran;Tevbe,9/100
            (3)Kuran;Haşr,59/6 
            Günümüzü ve yakın geçmişimizi sorgularken ümitsizliğe düşmemeliyiz.Şahların zamanla kul,devlerin zamanla cüce olduğunun tarih şahididir.Günümüzde cüce olanların zamanla süper güç olmayacaklarını söylemek yanlıştır.Günleri aramıza döndüren(4)Rabb’imizin dilediğini aziz,dilediğini de zelil ettiğini hiç unutmamalıyız.(5)
            Sözlerimi en güzel söz olan Allah’ın emriyle bitiriyorum:”Gevşeklik göstermeyin ,üzüntüye kapılmayın.Eğer inanmışsanız en üstün sizsiniz.”(6)Hicri yılbaşımız mübarek, gönlünüz huzurla dolsun.
            (4)Kuran;Ali İmran,3/140
            (5)Kuran;Ali İmran3/26
            (6)Kuran;Ali İmran,3/139   

HİLM(YUMUŞAK HUYLULUK)

HİLM(YUMUŞAK HUYLULUK)

            Sevgili müminler !
            Kainatatki her varlığın değerini ölçüde bir ölçek vardır.İnsanların değeri de güzel hasletleri ve ahlakıyla ölçülür.İnsanın insaniyetini yücelten güzel sıfatlardan biri de,yumuşak huylu,ince ruhlu ve nezaket sahibi olmasıdır.Bu güzel sıfatlara sahip olanlar,bulundukları hemen her mekanda,sevgi ve saygıya layık olurlar.Rasulullah’ın bu güzel sıfatlarla müşriklerin arasında saygıdeğer görülmesi,güzel ahlakın nekadar güçlü bir haslet olduğunu gösteren,enbüyük tablodur.
            Yumuşak huyluluk ve güzel ahlak,bütün peygamberlerin,Allah dostlarının ortak özelliklerindendir.Peygamberimiz,”müminlerin sıkıntılarına üzülen,onlara düşkün,merhametli ve şefkatliydi.”[1] İnsanları kınamak,küçümsemek,sert davranmak O’nun hiç bir zaman başvurmadığı metotlardandı.O,Allah’ın şu tavsiyelerine “Rabbinin yoluna ,hikmetle,güzel öğütle çağır,onlarla en güzel şekilde tartış.”[2] hakkıyla uyanlardandı.Sadece müminlere değil,insanlığın islama girmesi için sözlü ve uygulamalı ahlaki davranışlarıyla “Nerdeyse kendini yok edercesine”[3] çaba sarfediyolardı.O’nun ahlakı ve şefkati sadece insanlara değil,hayvanlara ve diğer canlılara karşı da güzelliklerle doluydu.Bir tarfta Uhud dağına “O bizi sever,biz de O’nu severiz.”derken,diğer yandan kesilmek üzere götürülen koyunun gözleri kapanmayınca, “Onu defalarca öldürmek mi istiyorsunuz .”[4] diyerek,merhametini dile getiriyordu.Bütün bu meziyetleriyle peygamberimiz yirmi üç yıl gibi kısa bir zamanda,büyük mesafe kat etmiş,bedevi insanları medeni hale dönüştürmüş,caniler halimleşmişlerdi.Şiddet ve zulum O’nun ne gönlünde,ne de fiillerinde asla görülmüyordu.Dostuna ve düşmanına sevgi ve şefkatiyle yaklaşım O’nun en belirgin karakteriydi.
            Kuran-ı Kerim O’nun bu yönünü anlatırken şöyle buyurmaktadır:”Sen Allah’ın rahmetinden dolayı,onlara karşı yumuşak davrandın.Eğer kaba ve katı kalpli olsaydın,şüphesiz arkandan dağılır giderlerdi.”[5]
            Bu ayetten de anlaşılacağı gibi,katı kalpli ve zalim yöneticilerin insanları etraflarına toplamaları,toplumlarda bu yolla huzur ve sukuneti sağlamaları mümkün değildir.Bu kanun fertler arasında geçerli olduğu gibi milletler ve devletlerde de geçerlidir.Ne Hz.Musa döneminde Firavun zulmüyle başarılı olabilmiş,ne de 1917’de başlayan 1990’da son bulan kominist Rusya’da zulüm payidar olmuştur.Aynı şekilde katı kalpli ve kırıcı insanlar nekadar güzel konuşurlarsa konuşsunlar karşılarında muhatap bulamayacaklardır.Diğer bir ifadeyle şahsiyetleri ve halleri sevgili olmayanların sözleri de etkili olamayacaktır.
            İnsanların bazıları yaratılışları itibariyle güzel huylu,bazıları oldukça gaddar,bazıları da her iki tarafa da meyillidirler.Hz.Ömer’in islama girmeden önceki haliyle,müslüman olduktan sonraki hali yukarıdaki tanımlara uygun yorumlanabilir.Savaş meydanlarında,kükreyen bu kahramanlar,sivil hayatta yoksullara bilfiil hizmet etmeye çalışıyorlardı.Kendi aralarında kardeş ve sevgiyle birbirine bağlanan Allah dostları,davanın tecavüzü ve yok edilişi söz konusu olunca adeta aslan kesiliyorlardı.Kuran,müminlerin bu yönlerine şöyle işaret etmektedir:”O’nun beraberinde olanlar;inkarcılara karşı sert,birbirlerine merhametlidirler.”[6]
            Güzel ahlak ve yumuşak huyluluk,insanlar arasındaki,kin ve öfke duygularını söndüren,onlara rahmet esintileri saçan bir halettir.Ahlakı güzel olan insan bulunduğu her ortamda huzur kaynağıdır.
            Sevgili müminler !
            Sosyal hayatımızda,bazen ceviz kabuğunu doldurmayacak basit meseleler bizi çileden çıkarmaktadır.Oysaki üç günlük dünyada öfke ve şiddet bizi hem ruhen hem de bedenen yıpratmakta bizi strese sokmaktadır.Bizim her meselede örneğimiz olan peygamberimiz (a.s)’ın tavrı bu konuda da bize yön vermelidir. Unutmamalıyız ki,O’nun da düşmanları var olduğu gibi,etrafında da oldukça kaba davranan insanlar bulunabiliyordu,fakat O,herkese ve her zemine sevgiyle davranmaya çalışıyordu.Peygamberimizin bu yönünü anlatan Enes (r.a)şöyle demektedir:”Medine’ye gelişinden vefatına kadar savaşta ve barışta Rasulullah’a hizmet ettim.Yaptığım herhangi bir işten dolayı bana bir defa da olsa “Bunu neden böyle yapmadın.”Veya yapmadığım bir iş için de “Bunu böyle yapmış olsaydın”demedi.”[7]
           
            Nemutlu peygamberi bir sıfat olan ağır başlı ve güzel huylu olabilenlere.
 Nemutlu söz ve fiilleriyle insanlara sevgi saça bilenlere !


[1] Kuran;Enfal,9/128
[2] Kuran;Meryem,16/125
[3] Kuran;Şuara, 26/2
[4] Müstedrek,4/231
[5] Kuran;Ali İmran,3/159
[6] Kuran;Hucurat,49/29
[7] Buhari;Vesaya:26

HELAL VE HARAMDA ÖLÇÜ

HELAL VE HARAMDA ÖLÇÜ

            Değerli Müminler !
            İslamiyet kolaylık dinidir.Allah insanlara zorluk değil,kolaylıklar emretmektedir.Hiç bir insana gücünün üzerinde bir şey yüklemeyeceğini bildirmektedir.(1)Bu itibarla İslamın ölçülerini oldukça daraltarak kulluk görevini çekilmez ve zor göstermek doğru bir davranış değildir.Diğer bir ifadeyle helalleri nefsine haram etmek ve bunu din namına yapmak,dini reddettiği bir olaydır.Kuran-ı Kerim’de Allah şöyle buyururlar:”Ey iman edenler !Allah’ın size helal kıldığı iyi ve temiz şeyleri (siz kendinize)haram kılmayın.Ve sınırı aşmayın. Allah sınırı aşanları sevmez.Allah’ın size helal ve temiz olarak verdiği rızıklardan yiyin ve kendisine iman etmiş olduğunuz Allah’tan korkun.”(2)Bu ayetlerin indiriliş sebebine baktığımızda;”Bir sohbetlerinde ahiretten bahseden peygamberimizin sohbetinden etkilenen sahabeler:Devamlı oruç tutmak,geceleri namaz kımak,kadınların yanına gitmemek,et yememe,kendilerini kısırlaştırma hususunda karar alırlar.Bunu duyan peygamberimiz:”Ben namaz kılar ve uyurum.Oruç tutar ve iftar ederim.Et yerim ve kadınlara yaklaşırım.Benim yolumdan çıkan benden değildir.”(3)buyururlar.Bütün bu kaynaklardan şu sonuca varmak mümkündür:İbadet ve meşru davranışlarda kişi gücü yettiği kadar ibadet yapar.Haramlardansa mutlaka kaçınılması şarttır.
            İslam insanlara neyi helal kılmışsa o iyi ve temizdir.Neleri de haram kılmışsa o,çirkin ve zararlıdır.Çünkü kullarına karşı merhameti sonsuz olan Allah,ancak çirkin olanları haram,temiz ve faydalı olanları da helal kılmıştır.
            Sevgili Kardeşlerim!
            Allah’ın insanların mutluluğu için rıza gösterip meşru kıdığı helal dairesi insanın huzurlu olması için yeterlidir.Çünkü insanı yaratan onu en güzel şekilde yaratan Allah’ın rızası doğrultusunda hareket ettiğinin mutluluğunu ruhunda duyar.Rabbinin kendisini bugün rızıklandırdığı gibi yarında rızıklandıracağından emindir.Cennette Allah’ın nimetlerinin yine kendisine ihsan olunacağının gönül rahatlığını ruhunda duyar.
            Haram-helal tanımadan yaşayan insan ise,hep kanaatsız yaşar.Sürekli hırsla yaşar.Elde edemediği nimetlere ulaşamamanın hırçınlığı kendisini huzursuz kılar.Elindeki güzelliklerin yok olması onu sıkıntıya boğar.Gelecekten ümidi olmadığı gibi,ölüm sonrasında cennet nimetlerinin varlığına hiç güvenmez. Bütün bu şartları üzerinde toplayan insandan,herhalde mutluluk beklenemez?
İnsanları yaratan Allah ,onların mutluluğu için,nelerin yapılmasını,nelerden sakınılmasını açıklamışlardır.İnsanların zaman ve mekanla değişen görüşleri,bu konuda asla etkili olamaz.Asıl irade Allah’ın ;ancak insanın örfü,cüz’i iradesi,tali olarak etkileyebilir.Konuyla ilgili Kuran-ı Kerim’de şöyle buyurulur:”Eğer hak,onların kötü arzu ve isteklerine uysaydı,mutlaka gökler ve yer ile bunlarda bulunanlar bozulur giderdi.”(4)Eğer iyi ve kötünün ölçeği insan olsaydı,yeryüzü fesada uğrardı.Birisinin doğru dediğine diğeri yanlış,diğerinin yanlış dediğine bir diğeri doğru diyebilir ve sonuçta toplumda kargaşa olabilirdi.             Toplumda helal ve haram duygusunun kaybolması ahlaksızlığın yaygınlaşmasına vesile olur.Rüşvet,hırsızlık,gasp vesair adi suçlar yaygınlaşır.İnsanlar bu dünyada ebedi kalacakmışcasına,servet biriktirmek için her yolu meşru sayarlar.Böylece her makam sahibi,bulunduğu makamı hizmet için değil,bilakis kazanmak için kullanır.Bu durum insanın manevi dünyasının tahribini doğurur.Duasının kabul olmamasına vesile olur.Nitekim hz.peygamber:Yediğim yemek helal olsun.Helal yiyenin duası makbul olur.Allah’a yemin ederim ki,kişi haram lokma yediğinde kırk gün duası kabul olmaz.Eti zulüm ve faizden meydana gelen kimseye ise,ateş daha layıktır.”Aynı manayı teyid eden diğer bir hadisi şerifte de:Allah yolunda sefer etmiş,üstü başı tozlanmış bir adam,ellerini göklere uzatarak Ya Rab!,ya Rab! diye yalvarıyor.Halbuki onun yediği haram,içtiği haram,giydiği haramdır.Böylesinin duası,nasıl kabul olur?”(5)buyurulur.
            Sevgili Kardeşlerim !
            İnsanı bu dünyada en güzel şekilde donatan Allah ,O’nun mutluluğu için de güzeli çirkini tarif etmiştir.Öyleyse O’nun tarifi ve güzel dediği bizim için de güzel olmalı.O’nun ölçüsü meşru olmalı.Kötü saydığı da gayri meşru olmalıdır.Çünkü kötülerin teşvikcisi şeytandır.Sözlerimi bir ayet mealiyle bitiriyorum:”Ey insanlar !Yeryüzünde helal ve temiz olan şeylerden yiyiniz.Şeytanın izini takip etmeyiniz.Çünkü O size ap açık düşmandır.”(6)

            (1)Kuran,2/286
            (2)Kuran,5/87-88
            (3)Özek,Ali ve arkadaşları;Kuran-ı Kerim ve açıklamalı meali,s.121,1992, Medine
            (4)Kuran,23/71
            (5)Müslim,Zekat:65
            (6)Kuran,2/173

HERKESİ SEVEBİLME

HERKESİ SEVEBİLME

            Değerli müminler !
            İnsan yaratılışının gereği olarak sosyal bir varlıktır.Çevresinin mutluluğu onu sevindirdiği gibi,olabilecek olumsuzluklarda  onu sıkıntıya sokabilmektedir. İnsanın mutlu yaşayabilmesi için başta aile fertleri almak üzere,çevresi tarafından sevilmesi ve onları sevmesi lazımdır.Tek başına insanın mutlu olarak yaşaması mümkün değildir.
            İslam dini sevgi kaynağı bir din olduğu için,onun fertler arasında egemen olması amacıyla her türlü alt yapıyı hazırlamıştır.Sevginin suni olarak sürdürülmesi riyakarlıktır.Riyakarlık ise,hedef olunan faydanın elde edilmesiyle son bulmaktadır.Öyleyse sevgi de menfaat değil fedakarlık ve Allah rızası esas olunmalıdır.
            İnsanın dünyada ve ahirette mutluluğunu hedef edinen islam,getirdiği güzel öğütleriyle sevmenin ve sevilmenin yollarını öğretmiştir.Sevgiyi islamın ana unsurlarından hemen sonra sayan peygamberimiz şöyle buyururlar:”Allah’dan başka hiç bir ilah olmadığına,Muhammed’in O’nun kulu ve elçisi olduğuna şehadet getirmek,namaz kılmak,zekat vermek,ramazan orucunu tutmak,nefsin için sevdiğini diğer insanlar için de sevmek ve nefsin için sevmediğini insanlar için de sevmemek”[1] islamın ana unsurlarındandır.
            Bu hadistende anlaşılacağı gibi,bu güzel hasleti kendisine ilke edinen müslümanlar arasında birlik ve dirlik olacak kaynaşma sağlanacaktır.Böylece toplumun bütün katmanları güçlenecek ve huzur sağlanacaktır.Diğer taraftan milletleri içten içe kemiren,zamanla onların arasında huzursuzluğa vesile olan,bencillik,çıkarcılık yok olacaktır.İnsanların enerjilerini olumsuz işlerde değil,güzel işlerde harcamaları sağlanacaktır.Böylece toplumda üretkenlik artacak,refah seviyesi yükselecektir.
            Günümüzdeki meteryalist toplumlarda her bir fert yalnızca kendisini düşünmekte,başkalrının hukukla belirlenmeyen haklarını gerektiğinde çiğneye bilmektedir.İnsanlar mütecaviz ve birbirlerine karşı acımasızca rekabet edebilmektedir.Herkesin düşüncesinde “ben iyi olayım başkalarından bana ne”felsefesi egemen haldedir.Zayıflar güçlüler tarafından gözetilmemekte,güçlüler kendi dünyalarının dışına çıkmamaktadır.Birbirinden soyutlanan bu sınıflar her an patlamaya müsait bir tehlike görünümü vermektedir.
            Sevgili müminler !
            Sevginin ve birlik ruhunun teşvik edildiği Kuran-ı Kerim’de şöyle buyurulur:”Topluca Allah’ın ipine sarılın.Ayrılmayın.Allah’ın size olan nimetini anın:O Allah ki siz düşmandınız da kalplerinizi birleştirdi.Ve O’nun nimeti sayesinde kardeş oldunuz.”[2] Ayetten de anlaşılacağı gibi iman nimeti ve onun sonucu olan sevgiyle insanlar kardeş olabilmektedirler.Buna işaret eden bir diğer ayettede “…Allah size imanı sevdirmiş,onu gönüllerinize güzel göstermiş,inkarcılığı yoldan çıkmayı ve baş kaldırmayı size iğrenç göstermiştir.”[3]
buyurulur.
            İman sayesinde insan hem cinslerini kendisi gibi düşünebilmekte,yine iman sayesinde onlara sevgiyle muamele edebilmektedir.Esnaf sadece kendini değil diğer meslektaşlarını da gözetmekte,böylece rekabet hizmette olmakta fakat imha etmekte olmamaktadır.İşçi beraber çalıştığı meslektaşına yardım edebilmektedir.İşveren çalıştıklarına Allah’ın emaneti gözüyle bakabilmektedir.Objektif metod denilen,kendini başkalarının konumunda düşünme anlayışıyla huzursuzluklar yok olabilmektedir.
            Sevginin başkalarını düşünme boyutuyla insan cennete girecektir.Sahabilerden Halid bin Abdullah dedesinden şöyle rivayet ediyor:”Allah’ın rasulu (s.a)bana sordu:Cennete girmeyi seviyormusun ? Evet demesi üzerine;ohalde nefsin için sevdiğini mümin kardeşlerin için de sev.”[4] buyurdu.
            Müslüman değergamlık düşüncesiyle yaşayan,olaylara böylece bakan insandır.Karşılaştığı bir olayda önce toplumun ve diğer insanların menfaatını düşünecek sonra da kendinin konumunu belirleyecektir.Açgözlü olmayacaktır. Allah’a güvenecek ve bu güvenle yaşayacaktır.İnsanların hayır dualarını almaya çalışacaktır.Allah rızası için yapılan niyazların kabul olacağını unutmayacaktır. Kendi menfaatı için diğerlerinin açığını aramayacaktır.İnsanların hatalarından faydalanmaya çalışmayacaktır.Misafir olduğu dünyada sonsuz olduğunu düşünmeyecek,etrafıyla uyumlu olacaktır.

            Nemutlu sadece kendini değil, diğer insanlarıda hatırlayabilenlere !


[1] Müslim;Zevaid:45
[2] Kuran;Ali İmran,3/103
[3] Kuran;Hucurat,49/8
[4] Müslim;Zevaid:186

HAK VE BATIL MÜCADELESİ

HAK VE BATIL MÜCADELESİ

            Değerli müminler !
            İlk insan ve ilk peygamber Hz Adem’in yaratılmasıyla beraber,hak ve batıl mücadelesi başlamış,kıyamete kadar da devam edecektir.Bu mücadelede hakk’ın yanında olan mutlu,batılın yanında olanlar perişan olacaklardır.Çünkü kainatın Yaratıcı’sı huzurun hak’da,huzursuzluğun ve sıkıntının batılda olduğunu bildirmiştir.
            Hak,Allah’ın kitabına,dinine uygun olan herşeydir.Batılda Allah’ın kanunlarına yüzçevirmek ve onları kabullenmemektir.
            Allah’ın melekleri vasıtasıyla gönderdiği kitapların hepsi haktır.Bunlara inanmamak batıldır.Bu gerçeği ifade buyuran Rab’bimiz şöyle buyururlar:”De ki, (Ey peygamber !)Hak geldi,batıl yıkılıp gitti.Zaten batıl yıkılmaya mahkumdur.”[1]
            İyiyi,güzeli,doğruyu,fazileti,yardımlaşmayı,namus ve hürriyeti temsil eden herşey haktır.Kötülüğü,çirkinliği,rezaleti,yalanı,sahtekarlığı,ahlaksızlığı hayasızlığı temsil eden herşey de batıldır.Allah’ın verdiği nimetleri günahkar olarak harcamak,güzellikleri şehvetle teşhir etmek,toplumun manevi temellerini bu vasıtayla tahrip etmekte batıldır.
            Eğer bir toplumda insanlar hakkı bırakıp batılın peşine düşerlerse o toplumda Allah,peygamber din ve mukaddes değerler hiçe sayılır.Adaletin yerini zulüm,dostluğun yerini düşmanlık,samimiyetin yerini riyakarlık alır.İnsanların kalbi huzursuzluk endişe ve stresle dolar.Toplumda yalan,hile,rüşvet,dalkavukluk ve dolandırıcılık alabildiğine çoğalır.İçki,kumar ve zina toplumu baştan başa kuşatır.Sevgi ve saygı bağları kopup,kardeşlik yerini düşmanlığa bırakır.Camiler cemaatsiz kalırken,meyhaneler,kumarhaneler insanlarla dolup taşar.Maalesef bugün toplumumuzda,manevi değerler zayıflayıp hakk’ın izleri kalplerden silindiği için batıl bir çok alanda hüküm sürmektedir.
            Değerli müminler !
            İnsanların ruhundan Allah sevgisi ve imanı çıkardığınızda nefisler ilah olarak ortaya çıkacaktır.Nefsin arzuları güzel göründüğü için de bir çok taraftar bulabilmektedir.Fakat yok olmaya mahkumdur.”Su üstündeki köpük gibidir.Köpüğün gidip,suyun duruluğunun kalması kaçınılmazdır.”[2]
            İnsanlar yaratılış kanunlarına dönüp yaşayabilseler ne maişet sıkıntısı ne de diğer sosyal sıkıntılara maruz kalmayacaklardır.Sosyal bir tesbitte bulunan Allah şöyle buyurmaktadır:”O ülkelerin halkı,inansalar ve günahtan sakınsalardı,elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereket kapıları açardık.Fakat yalanladılar,biz de ettikleri yüzünden onları yakalayıverdik.”[3] İslam tarihine bakıldığında bu ayetin tezahürlerini görmek mümkündür.Bir zamanlar Mekke şehrine sıkışıp kalan insanlar,islamın gelişiyle hayat buluyor,çok kısa bir zamanda,aynı insanlar,Kuzey Afrikadan-Çin’e,Yemen’den-
Horasan’a kadar bütün bu bölgeleri fethediyorlardı.İmanın ve hakk’ın tartışılmaz gücü her yerde revaç buluyor ve insanlar Allah’ın nuruna koşuyorlardı.İslam öncesinde bu insanların ruh dünyası putlarla kirlenmişti. Daha sonra Allah’ın nuru putları temizleyince aynı şahıslarda şimşekler çakmıştı.Şahlanan bu insanların yükselişi 17.yüzyıla kadar devam edegelmişti. Son yüzyıllarda batılın aynı insanların torunlarında hakim olmasıyla beraber,alçalış ve sürünme dönemi yeriden yaşanmaya başladı.
            Sevgili kardeşlerim !
            Tarih,Hakk’ın önderleri peygamberlerin,velilerin önünde batılın temsilcilerinin hezimetleriyle doludur,Hz.Musa’nın karşısında Fravun’un, Hz.İbrahim’in karşısında Nemrut’un,Hz.Muhammed’in karşısında Ebu Cehilin,1990 sonrasında ateizmin yıkılması hep bu yıkılışların göstergeleridir. Hakk’ın sevdalıları kısacık dünyanın talipleri değil,iki dünyanın da varisleridirler.Bu bakış açısı,onların dünyalarında hakim unsurdur.Bu yüzdendir ki,müminin adımları hep dengeli ve emindir.Aynı durum batılın taraftarlarında asla görülmeyecektir.Çünkü nefsin esiri olan insanların güzel işler yapması oldukça zor görülür.Bencillik herzaman ön plandadır.Hayatın zorluklarından kaçılıp zevkler tercih edilir.Çünkü hayat yalnız yaşanılan andan ibarettir.Bu durumda,uzun vadeli çalışmalar oldukça zor görülmektedir.
            Sevgili kardeşlerim !
            Müslümanların şahlanışı ancak manevi değerlere sahip çıkılmasıyla mümkün olacaktır.Şairin dediği gibi “İhyayı dinle olur,bu milletin ihyası.”Ruhu imanla dolan,çok çalışacak,tasarruf edecek,mucit olacak ölüm sonrası hayatına güzel eserler ve nesiller bırakmaya çalışacaktır.Biz şuuruyla yaşayacak,milletinin menfaatını şahsına tercih edecektir.Dindaşlarının yardımına koşmayı,İbadet olarak algılayacaktır.İnsanlara hizmeti,hakk’a hizmet olarak düşünecektir.
            Sözlerimi Allah’ın buyruğuyla bitiriyorum:”…biz hakkı batılın tepesine iindiririzde o,batılın işini bitirir.Bir de bakarsınız ki,batıl yok olup gitmiştir.”[4]

            Ne mutlu hakka tabii olabilenlere !


[1] Kuran,İsra,17/81
[2] Kuran,Rad,13/17
[3] Kuran,Araf,7/96
[4] Kuran,Enbiye,21/18

HAYATI VERİMLİ KULLANABİLME

HAYATI VERİMLİ KULLANABİLME

            Değerli müminler !
            Dikkatleri insanın yaratılış maksadından uzaklaştıran sebeplerin var olduğu bir dünyada yaşıyoruz.Günlük meşgaleler,geçim sıkıntısı,medyanın günü birlik yayınları insanları fazlasıyla meşgul etmektedir.Ne dünyaya ne de ahirete hiç bir yararı olmayan pek çok luzumsuz bilgi küçük yaşlardan itibaren insanların zihnine doldurulmaktadır.İnsanın sonsuz hayatına bakan görevlerden habersiz bir plan dairesinde hazırlanan programlarda bu anlayış sürekli teşvik edilmektedir.Sanki insan sadece bu dünyada yaşamak için yaratılmıştır.Bunun sonucu olarak her şeyden en yüksek düzeyde zevk alınmalıdır.”Gününüzü gün ediniz.”,”Geleceği boş veriniz.”,”Safaya bakınız,kederlerini bırakınız.”,”Bu dünyaya bir daha mı geleceksiniz.”gibi anlayışlar insanı yaratılış gayesinden uzaklaştıran sloganlardır.Bütün bu sloganlar doğrultusunda oluşturan kamuoyu,insanlara adeta narkoz etkisi yapmaktadır.Bu tazyikle yaşayan insanların dini nesihatlara büyük ihtiyacı vardır.
            Sevgili kardeşlerim !
            İnsan ebediyet için yaratılmış bir varlıktır.Bütün duygularında,arzularında ebediyet özlemi vardır.Böyle olunca insan fani dünyasının yanında sonsuz olan ahiretine de çalışmalıdır.Kuran-ı Kerimde Allah bütün bu gerçeklere işaretle şöyle buyurmaktadırlar:”Nefsani arzulara (özellikle) kadınlara,oğullara,yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe,salma atlara,sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı düşkünlük insanlara çekici kılındı.Bunlar dünya hayatının geçici menfaatlarıdır.Halbuki varılacak güzel yer Allah’ın katındadır.(Rasulüm (a.s))De ki:Size bunlardan daha iyisini bildireyim mi? Takva sahipleri için Rabb’leri yanında,içinden ırmaklar akan,ebediyen kalacakları cennetler,tertemiz eşler ve bunlarında ötesinde Allah’ın hoşnutluğu vardır.Allah,kullarını çok iyi görücüdür.[1] Bu ayetle Allah insanların her bir sınıfını adeta tahlil ederek,çifcisinden,ticaret erbabına kadar insanların içgüdüsü irdelenmektedir.Verilen mesaj ise,elbette insan dünyadan istifade edecektir ancak asıl yurdunu unutmamalıdır.Nitekim bir başka ayette Rabb’imiz şöyle buyururlar:”Servet ve oğullar,dünyanın süsüdür.Ölümsüz olan iyi işler ise,Rabb’inin katında hem sevapca daha hayırlı,hem de ümit bağlamaya daha layıktır.”[2]
            İnsanlar sınırlı ömürlerinde çok büyük işlerle görevlendirilmiştir.Diğer bir ifadeyle,”Ömür sermayesi pek azdır.Luzumlu işler ise pek çoktur.Birbiri içine girmiş daireler gibi,her insanın kalb ve mide dairesinden,ceset ve hane dairesinden,mahalle ve şehir dairesinden,vatan ve memleket dairesinden,yeryüzü ve insanlık dairesinden tut,canlılar ve dünya dairesine kadar bir çok daireler vardır.Bütün bu dairelerde insanın bir nevi görevleri vardır.[3]
            Sevgili müminler !
            İnsanın sosyal çevresi nekadar çok olursa olsun öncelikle kendisinden sorumludur.Başkaları elbetteki kendisini ilgilendirir.Fakat kendisi öncelikle kendisinden sorumludur.Bu hususa işaret eden Rabb’imiz şöyle buyururlar:”Kim iyi bir iş yaparsa,bu kendi lehinedir.Kim de kötülük yaparsa aleyhinedir.Rabbin kullarına zulmedici değildir.”[4] Böylece insan herşeyden önce kendisini yetiştirmesi,inancını sağlamlaştırması,bilgi ve dünya görüşünü geliştirmesi lazımdır.Kişinin gerek Allah’a gerekse insanlara karşı görevlerini layıkıyla yerine getirebilmesi,bu yeterliliğe ulaşmasına bağlıdır.Nitekim Kuran-ı Kerimde şöyle buyurulur:”Kim nefsinin cimriliğinden korunursa işte onlar,kurtuluşa erenlerdir.”[5] Bu ayet gereğince islamda nefis terbiyesine büyük önem verilmiştir.Çünkü kendi iç problemlerini aşamayan kimsenin kamuya ait hizmetlerde başarılı olması mümkün değildir.Bu tür insanlar her yönüyle eksik insanlardır.Kendini yetiştiremeyen,başkalarına nasıl hizmet edebilir ?”,”Kendi himmete muhtaç olan başkalarına nasıl himmet edebilir ?”
            Değerli müminler !
            Allah Kuran-ı Keriminde insanlara şöyle buyurmaktadır:”Ey inananlar ! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyunuz.O’nun başında,acımasız,güçlü,Allah’ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildiklerini yapan melekler vardır.”[6] Bu ayet gereğince mümin her anını verimli değerlendirecek ve faydalı işlerle meşgul olacaktır.Öncelikle kendini,daha sonra ailesini ve vatanını ilgilendiren konularda kendisine düşen görevleri yerine getirecektir.Her günü bir öncekinden daha başarılı olacak,yükselme ufkuyla yaşayacaktır.Bütün bunları yaparken Allah’ın şu emrini kendisine ilke edinecektir.”Ey iman edenler ! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah’ı anmaktan alıkoymasın.Kim bunu yaparsa işte onlar zarara uğrayanların ta kendileridir.[7] “Asra yemin olsun ki,insan gerçekten zarardadır.Bundan ancak iman edip iyi işler yapanlar,birbirlerine Hakk’ı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır.”[8]


[1] Kuran,Ali İmran,3/14-15
[2] Kuran,Kehf,18/46
[3] Nursi,Bediüzzaman Said;Şualar;s.170
[4] Kuran,Fussilet,41/46
[5] Kuran,Teğabün,64/16
[6] Kuran,Tahrim,66/6
[7] Kuran,Münafikun,63/9
[8] Kuran,Asr,103/1-3

HAC YOLCULUĞU

HAC YOLCULUĞU

              Değerli müminler!
            Günlerden beri ülkemiz geniş manada yeryüzü yüce bir heyecanı,ilahi bir huşuu yaşamaktadır.Bu heyecan bu tatlı telaş,bu zevkli meşguliyet ilahi huzura çıkmanın ilk adımları kainat efendisinin ziyaretine gidişin ilk izleridir.Binlerce davetli,pervanenin ışığa koşuşu gibi,ruhen,kalben bedenen Kabe nuruna kıblegaha doğru akın etmektedir.
            Kefeni andıran beyaz(parçalarına-ihrama)sarılıp Kabe’ye doğru yöneliş,bir uyanışa bir dirilişe benzemektedir.Bu olay,haşir sabahında mezarlarından kalkan insanların uyanışını andırır.Hac,islam dini üzere yaşanacağının teahhüdü olan telbiyesiyle,kulluk imzası olan kurbanıyla,bütün kötülüklerden vazgeçtiğinin işareti olan şeytan taşlamasıyla,islam dışı düşünce ve duyguları koparıp atmak olan saç kesmsiyle,ancak pratiği yapıldığı zaman kavranacak bir ibadettir.
            Hac yolculuğunda bir gaye ve hedef birliği vardır.Bütün hacı adaylarının gayesi,Allah’ın rızasını,islamın doğuş yerlerini,hazreti peygamberi,hergün beş vakit kendisine döndüğümüz kabeyi ziyaret etmek ve dünyanın meşgaleleri,günahların insan üzerinde bırakmış olduğu psikolojik etkiyi-manevi kirlenmeyi atıp yeniden doğarcasına hayata başlamaktır.
            Hac dünyada yaşayan bir buçuk milyarı aşkın müslümanın bir araya geldiği,aynı anda namaz kılıp,omuz omuza tavaf yaptığı,aynı duygularla Allah’a dua ettiği,problemlerine çözüm aradığı bir kongire merkezidir.Hac,çağlar üstü islam mesajının insanlığa hediye ettiği en büyük eşitlik ve ilahi demokrasinin tecelligahıdır.Hac bütün müslümanlar arasında evrensel bir rabıta oluşturan ırk,renk dil ve coğrafya farklarını potasında eriterek inananları aynı safta birleştiren,müslümanlar için inanç,gaye ve mekan birliğini gerçekleştiren bir ibadettir.
Milletler arası bir hüviyet arz eden Kabe’de;Kenyalı’dan-Almanına,Malilisinden-Amerikal’ısına, herkes eşittir.Bütün müminler Allah’ın emrine boyun eğmişlerdir.
Gönülleri çoşturan,insanı melekiyet mertebesine çıkaran,ulvi ibr heyecan bembeyaz melek suretinde çoşkun bir ruhla “Lebbeyk”(kabul ettim)duasını hep bir ağızdan bütün kainata ilan eden bir insan seli vardır.Bu muazzam birlik ve kaynaşma,kainatı titreten “Lebbeyk nidaları gerçekten yeryüzü bir mescit,Mekke bir mihrap Medine bir minber”gerçeğinin en güzel bir görüntüsüdür.
            Maddi ve manevi faydaları sayılamayacak kadar çok olan bu mali ibadet hakkında peygamberimiz”Hac ve umre yapınız.Muhakkak ki onlar körüğün metallerin carufunu ayırdığı gibi,fakirliği ve günahı insanlardan giderir.Makbul bir haccın sevabı,cennetten başka bir şey değidir.(1)buyurmaktadır.Kuran-ı Kerim de de o kutlu mekanlar şöyle anlatılır.”Şüphesiz (yeryüzünde)insanlar için kurulan ilk mabed Mekke’deki çok mübarek ve alemler için hidayet kaynağı olan Kabe’dir.Orada (insanlık için)açık açık deliller vardır.Oraya giren güvene erer.Yoluna gücü yeten herkesin,Kabeyi haccetmesi,Allah’ın insanlar üzerindeki hakdır.”(2)
            Hacca gitmenin vebal ve vehametini anlatan peygamberimiz,”Bir mümin görülür bir yoksulluk,engelleyici bir hastalık ve gitme hürriyetine bir engel olmaksızın,hac yapmadan ölürse,o iki ölümden biri üzerinde-dilerse yahudi,dilerse hiristiyan -olarak ölsün(3)buyurup geçiktirmemeyi de şöyle öğütlemektedir:“Hacca acele ediniz Zira sizden birinizin başına ne geleceği bilinmez”(4)
            Sözlerimi mübarek mekanların aşk ve heyecanıyla yaşayan,yolculuk sıkıntısına dayanamadığı için hacca gidemeyen bir divan şairinin sözleriyle noktalıyorum.”Ey badi saba!Yolun uğrarsa semti harameyne.Selamını arzeyle rasulüs’sakaleyne…
            (1)Buhari;İman,1-2,Salat,10.
            (2)Kuran;3/97
            (3)Tirmizi;hac,6.İman,3.
            (4)Ebu   Davud;Menasık,66.
            (4)Kuran;3/97

GÜNÜMÜZDE CİHAD

GÜNÜMÜZDE CİHAD

            Sistemleri,medeniyetleri,fertleri,devletleri yaşatan ve onları ayakta tutan yegane unsur fertlerin fedakar  ve faal ruh dünyalarıdır.Şecaat ve cesaretini kaybetmiş fertler yaşayan ölülerdir.Bizi insan yapan unsur,biyolojik yapımızın yanında       ruh dünyamızın   da   canlı olmasıdır.
            İslam toplumunu ve müslümanları yaşatan,onlara faal bir ruh haleti veren dinimizin emrettiği cihattır.Cihat,doğruluğuna ve mükemmelliğine inandığımız islamı,bütün insanlığa,her coğrafyaya yaymak için yapılan faliyetler bütünüdür.Cihat,Allah’ın bütün emirlerine itaat etmek ve tüm yasaklarından sakınmaktır.Cihat nefsimizin,dinimizin emirlerine ters düşen bütün arzulara set çekmektir.Cihat helal rızık kazanmak aile efradına helal lokma yedirmek için çalışmaktır.Cihat delilleriyle islamı insanlara anlatıp,haramlardan sakındırmaktır.Cihat olağan üstü durumlarda (savaş,felaket)malıyla,canıyla,bütün benliğiyle,ülkesini milletini korumak,gerekirse bu uğurda ölmektir.Cihat toplumda örnek insan olarak yaşamaktır.
            Sevgili müminler!
            Dinimizin en önemli iki kaynağında (Kuran ve hadiste)cihatla ilgili mesajları şöylece özetleyebiliriz.En önemli cihat dini ibadetlerimiz olduğunu belirten peygamberimiz “Namaza sarıl.Zira namaz cihadın en faziletlisidir.Kadının yaşlının ve acizin cihadı hac ve ümredir.”(1)Allah’a olan sorumluluklarımız böylece cihat olarak tanımlandıktan sonra,kişinin şahsını ilgilendiren bir başka hadisi şerifte de “Düşmanlarınızla cihat ettiğimiz gibi,nefsinizin gayri meşru arzularına     karşı da cihat ediniz.Çünkü mücahit nefsinin ilahi emir ve yasaklarla çatışan arzularına karşı cihat verendir.(2)Kişinin Allah’a şahsına karşı görevlerini yapıp kendini olgunlaştırdıktan sonra çevreye karşı sorumlulukları hiyerarşik olarak gelecektir.İnsanın şahsını olgunlaştırmasının nekadar önemli olduğunu anlatan peygamberimiz dualarında sürekli olarak “Allahım göz açıp kapayıncaya kadar dahi olsa,beni nefsimin eline bırakma”şeklinde dua etmiştir.Kuran-ı Kerim de “Ey rabbimiz Bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi saptırma”(3)Sözleriyle dua edilmesi öğütlenmektedir.
            İnsanın en önemli görevlerinden biri de anne-babasına saygıda kusur etmemesidir.(4)Anne-babaya hizmetin de bir cihat olduğunu belirten peygamberimiz cihat için hazırlanan bir orduya katılmak isteyen bir sahabiye “Evde annen-baban var mıdır?Evet var diye cevap verince. “Peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır.Evine dön annen-baban için çalışarak ve onlara ikram ederek cihat et.”(5)
            İnsanların en önemli görevlerinden biri de çalışıp çabalamak ve aile efradının rızkını temin etmektir.Kuran çalışmayı öğmüş(6),peygamberimiz de “Helal rızık için çalışmak bu uğurda enerji sarfetmek cihattır.”buyurmuşlardır.
            Kuran’da insanın Allah’a,şahsına,ailesine karşı sorumluluklarından sonra,topluma şekillendirme,kamunun yararına gözetme düşüncesi anlatılmaktadır.”Çokça yemin eden,herkeste kusur arayan,insanlar arsında söz gezdiren…kimselere boyun eğme.(7)şeklinde önce sakındırma sonra da “Ey iman edenler !
Sizi acı bir azaptan kurtaracak ticareti size göstereyim mi?Allah’a ve Rasulüne inanın,mal ve canlarınızla Allah yolunda cihat edin.”(8)şeklinde yönlendirme olup,bu hedef toplum düzenine şekil verme olarak algılanmaktadır.
            Değerli müminler!
            Milli ve manevi değerler bütününe mütecaviz olanlarla savaşmak, cihadın en son noktasıdır.İbadetini,yaşama ve mülk edinme hürriyetini yok etmek istiyenlere karşı”Bozgunculuktan eser kalmayıncaya ve hükümranlık tamamiyle hakka gelinceye kadar onlarla savaşın.”buyurulmaktadır.
            Değerli müminler!
            Bilgi çağını yaşadığımız dünyamızda her türlü iletişim vasıtalarını kullanıp rahmet dinimizin güzelliklerini insanlığa anlatmalıyız.Sevgi  dinimizin bu güzel imajını dünya kamuoyuna sunmalıyız.Şahsımızın değil önce dinimizin,milletimizin yararlarını düşünmeliyiz.Sözlerimizle olduğu gibi hal ve tavırlarımızla da müslüman olmalıyız.Çelişki içinde yaşamanın Allah’ın kızgınlığına neden olduğunu(9) unutmamalıyız.Doğruyu temsil ettiğimizi ve kötüleyenlere aldırmamamız gerektiğini unutmamalıyız.Bu uğurda tek başına dahi olsak yolumuzdan asla dönmemeliyiz.
            Sözlerimi Allah yolunda olanlara bir müjdeyle bitiriyorum:”Bizim uğrumuzda cihat edenleri elbette başarılı kılacağız.Hiç şüphe yok ki,Allah iyi davrananlarla beraberdir.”(10)



            (1)Camiüs-sağır,I/420
            (2)Sünen-i Tirmizi,cihat,50
            (3)Kuran;Ali İmran,3/8
            (4)Kuran;İsra,17/23
            (5)Sünen-i Tirmizi,cihat,56
            (6)Kuran;Sad,39/74
            (7)Kuran;Kalem68/10-13
            (8)Kuran;Saff ,61/11
            (9)Kuran,Saff, 61/3
            (10)Kuran;Ankebut,29/69
           

GÜZEL AHLAK

GÜZEL AHLAK

            Ruhları islamla süslenmiş müminler !
            Her varlığın değerini ölçmede bir ölçü vardır.İnsanın insan olduğunu gösteren ölçü ise,onun güzel ahlakıdır.İnsanı insan eden asıl unsur ne fiziği ne iş becerisi ne de diğer hasletleridir.Onun insanlar tarafından sevilmesinin asıl nedeni ahlakının üsütünlüğüdür.Bu manayı teyid eden bir hadis-i şeriflerinde Hz peygamber (a.s)”Kıyamet gününde,müminin amel terazisinde en ağır haslet güzel ahlaktır.Allah kötü sözlüyü ve kötüyü sevmez.”[1] buyururlar.
            Yaratılıştan güzel huylu olan insanların yanında,cani ruhlu insanlar da vardır.İnsanın ahlakını güzelleştiren onun aldığı iman duygusu ve eğitimidir.İmanlı ve eğitimli fıtratı yumuşak olan insanların insanlığına doyum olmadığı gibi,imansız,cahil,yaratılıştan sert mizaca sahip olanlarla da bir arada bulunmak işkencelerin en büyüğüdür.İman ve eğitim,yaratılıştan sert mizaçlı, cani ruhlu insanların,olumsuz yönlerini törpülediği gibi onların topluma kazandırılmasına da vesile olurlar.Bugün gelişmiş ülkelerde hapishane ve diğer benzeri kurumlarda,sabıkalı insanları kazanmak için yapılan çalışmaların başında,onların ahlaklı bir insan olma hedefi vardır.
            Tarih boyunca bütün dinlerin hedefi insanın güzel ahlaklı olmasını kazanmasıdır.İlahi dinlerin ortak gayelerinden biri de neslin korunması olduğu gibi,diğer beşeri sistemlerde de insanın ahlaklı olması ana hedef seçilmiştir.Ancak ilahi dinlerin dışındaki anlayışlarda ahlaklı insanın ölçüsü farklıdır.Kimine göre iyi insan “çok üretken insandır.”v.s.bütün bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.İslama göre iyi insan ise;”Allah’dan en çok korkan O’nun emirlerini en çok uygulayıp,yasaklarından sakınandır.”[2]
            Hz peygamberin gönderiliş sebeplerinden biri de “güzel ahlakı tamamlamak”[3] olarak ifade edilir.Hz Adem (a.s)’den ,Hz Muhammede kadar her bir peygamberin tavsiyelerinde de,güzel ahlak ana temadır.Ancak zamanla unutulan ve o peygamberlerin sınırlı insan gruplarına tebliğleri ulaşması hasebiyledir ki “Rahmet peygamberi”[4] gönderilmiştir.Böylece güzel ahlakın tamamlanması hedefi güdülmüştür.
            Teoriği Kuran’da uygulaması Hz peygamberin hayatında gerçekleşen islam ahlakı şöyle tanımlanabilir.Aşırılıktan mutlaka uzak olma.Önce nefsinin ayıplarını,sonra başkasının ayıplarını görme.Allah’ı ve peygamberi herşeyden çok sevme.Sabır ve metanetli olma.Tatlı dilli olma.İçi dışı bir olma.İnsanlardan kim olursa olsun mutlaka selam verme.Ne müsrif,ne de cimri olmama.Mütevazi olma.Söze sadakat gösterme.Herkesi kendi nefsi gibi mukaddes bilme.           Ana-babaya saygıda kusur etmeme.Akrabaya yoksula iyilikte bulunma.İnsanları öldürmeme.Öksüze sahip çıkma,onun malına ihanet etmeme.Yalan söylememe. Adaletli davranma.Her türlü kötülükten mutlaka uzak durma.Çocuklara merhametle,büyüklere saygıyla davranma.Affetme,cahil dahi olsa kötülükle mukabele etmeme.Zalime her ne suretle olursa olsun destek olmama.Mazlumun yanında olma.Başkalarını kendi nefsine tercih etme.Paylaşımı ana ilke edinme.Daima verici olma.Yaptığı her türlü iyiliği başa kalkmama.İnsani ve imani değerlerini yitirmiş insanlara asla iltifat etmeme.Allah’a karşı ibadetlerinde kusur etmeme.İyiliği telkin etme,kötülükten sakındırma.[5]
            Sevgili müminler !
            Hz Aişe validemize peygamberimizin ahlakı sorulduğunda “O baştan sona Kuran’dan ibaretti.”[6]  Buyurdular.Görüldüğü gibi Kuran’i değerler insanı insan yapan değerler bütünüdür.Bunun içindir ki Hz peygambere Allah;”Muhakkak ki,sen güzel ve yüksek bir ahlak üzeresin.”[7] buyurmuşlardı. Ahlaklı insan dünyada Allah’ın ve halkın sevdiği insandır.Ahlaksız insan Allah’ın sevmediği,insanların nefret ettiği insandır.Böyle bir insan,dünyada insanların yaka silktiği,ahirette Allah’ın azabına dücar olan insandır.Ahlaklı insan cennete girecek insandır.[8] Şu halde mümin insan,ahlakını olgunlaştırmaya çalışan olmalıdır.Kusursuz insan olmayabilir.İnsanların Allah katında makbul olanı iyilikleri çok,kötülükleri az olandır.İnsanlar gerçek manada ibadetlerini yapsalar ahlakları da o  oranda güzelleşececektir.Öyleyse ibadetlerimizi hakkıyla yapıp kötülüklerimizi en aza indirmeye çalışalım.Bizim bu konu da  rehberimiz Hz peygamber (a.s) olmalı.Hayatımızın her safhasında onun hareket ve fiilleri bizim önümüzü açmalıdır.Bu hususta onun şu güzel duası bizim de rehberimiz olmalıdır:”Allahım ! Ayrılıktan,iki yüzlülükten,kötü ahlaktan sana sığınırım.Allahım !Beni güzel ahlaka ulaştır.Zira insanı güzel ahlaka senden başka kimse ulaştıramaz.Kötü ahlakı da benden uzaklaştır.Çünkü kötü ahlakı da senden başka kimse benden uzaklaştıramaz.”[9]  


[1] Müsned,6:442
[2] Kuran,Hucurat,49/13
[3] Muvatta,Hüsnü’l-Hulk:8
[4] Kuran,Enbiya,21/107
[5] Kuran,İsra,17/23-39
[6] Müslim,Müsafirin:139
[7] Kuran,Kalem,68/4
[8] Tirmizi,Birr:62
[9] Müslim,Müsafirun:26

GENÇLİK VE ÖNEMİ

GENÇLİK VE ÖNEMİ

            Dünyada var olan her eşyada bir yenilenme vardır.Her gün milyonlarca hücreler ölürken,milyonlarca hücrede var olmaktadır.Varlığın bir parçası olan insanlar da bundan nasiplenmektedir.Başka bir ifadeyle insanın hayatı çocukluktan gençliğe,gençlikten olgunluğa sonra da yaşlılığa doğru devam etmektedir.
            Ülkelerin geleceğini gençler şekillendirmekte,gençliğin özlemleri ülke kamuoyunu etkileyebilmektedir.Nüfus dilimlerinde en güçlü baskı grubu,gençlerden oluşmaktadır.Bu yüzdendir ki,ülkelerini mamur hale getiren,devletlerine yön veren büyük devlet adamları,gençlerine hitabeler yazmakta onlara vasiyetler bırakmaktadırlar.
            Sevgili peygamberimize iman edenlerin büyük bir çoğunluğu gençlerdir.İslamın dünyaya yayılmasında en cevval ve fedakar kahramanlar yine gençlerdir.Milletlerin,tarihinde kilometre taşı olanlar,genç devlet adamlarıdır.Sultan Fatih’in yeni bir çağ açtığında yaşının yirmi bir olması bunun en güzel isbatıdır.                                                                                                İnsan hayatının en önemli safhasını anlamak,zaaf ve güçlü yanlarıyla değerlendirmek,hayat merdivenlerinde yükselen herkese bir görevdir.İnsan ömrünün baharını kışa döndürmemek,hem dünyada, hem kabirde ,hem ahirette onun tatlı meyvelerini yiyebilmek,her insan için en büyük mutluluk kaynağıdır.Gençliği gayrimeşru alanda kullanmamak ise hem şahsı,hem toplumu hem de insanlığı felakete sürüklemektedir.
            İnsan ömrünün en enerjik çağı olan gençlikte duygular hep galip gelmiştir.Bunun sonucu,azıcık peşin zevkler uğruna,gelecekte büyük kazançlar heba edilir.Genç imanla terbiye edilmediği takdirde duygularını sefahete harcamakta asla tereddüt etmeyecektir.Böylece vehimlerle bunalan zihinler hastahanelere,kızgınlıkla çığırından çıkan iradeler hapishanelere,terbiye edilemeyen duygularla,meyhanelere düşmek mukadder olacaktır.
            Dünya ve ahiret hayatının kazanılabilecek en önemli safhası olan gençliği,ahlak dışı uygulamalarla zehire ve azaba çevirmek insanın kendi kendine yapabileceği en büyük kötülüktür.Helal dairedeki zevklerle yetinilmeyip,tertemiz fıtratı günahlarla kirletmek aynı zamanda büyük bir nankörlüktür.
            Sevgili kardeşlerim !
            Gençliğin önemi herkesce malumdur.Bu toprakları kanlarıyla sulamış ve milletine armağan etmiş dedelerimiz,ne yazıkki, günümüz gençliğinden muzdariptir.Türk gençliği kendi özyurdunda yabancılaşmaktadır.Böylece bu ülkenin geleceğinin teminatı olan gençlik,büyüklerine asi,vatan ve milletini düşünmeyen, insanlığa hizmet aşkı taşımayan,faydacı düşünceye sahip,günübirlik zevkleri peşinde koşan bir varlık haline getirilmiştir.Oysaki bizim büyüklerimiz, “Gözümde ne cennet sevdası var ne cehennem korkusu (cemiyetin) türk milletinin imanı namına bir ben değil binlerce türk genci feda olsun.Kuran’ımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa cenneti de istemem,orası bana zindan olur. Milletimin imanını selamette görürsem,cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım.Çünkü vücudum yanarken gönlüm gül gülistan olur.”diyerek insani duygularını dile getiriyorlardı.
            Yine bizim gençliğimiz ılayı kelimatullahı bütün dünyaya yaymak uğruna,dokuzuncu asırdan günümüze kadar mücadele ettiler.Zalimin önünde susmadılar.Mazlumun hakkını savundular.Kendini millet ve gençliğine adamış Mehmet Akif türk gençliğine seslenerek şöyle demektedir:
                       
“Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı.
                        Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
                        Sen şehid oğlu şehitsin,incitme yazıktır atanı.
                        Verme dünyaları alsanda bu cennet vatanı.”

            Gençliğimizi imanla yönlendirmek ve milli hasletlerle bezemekten başka bir çaremiz yoktur.Zamanla sönen bir güle benzeyen, gençlik hakkında peygamberimiz şöyle buyurmaktadır:”İhtiyarlık gelmeden önce,gençliğinizin kıymetini biliniz.”[1] Çağlar öncesinde ruhunu kirlerden arındırıp manevi güzelliklerle süsleyen gençler hakkında ise şöyle buyurmaktadır:”Gençlerinizin en hayırlısı odur ki,ihtiyarlar gibi ölümü düşünüp gaflete kapılmaz.Gençlik duygularının esiri olmaz.”[2]
            Sevgili dostlarım !
            Türk gençliğine tarih şuuru verilip milleti tanıtılmalıdır.Bu vatanın gençleri için ideal insan,avrupanın kokuşmuş,dejenere olmuş,yıldızları değildir. Müslüman türk gençliği,mukaddesatına bağlı,ülke ve bayrağına,büyüklerine saygılı ,küçüklerine sevgiyle davranan,milli değerleriyle övünen, gençlik olmalıdır.Milletini çağdaş medeniyetin zirvesine ulaştırmak için,gecesiyle gündüzüyle çalışan,bir gençlik olmalıdır.Zamanını güzel değerlendirip geleceğe hazırlanan,ataletle değil cesaretle yaşayan bir gençlik olmalıdır.

            Ne mutlu gençliğini gafletle değil,şuurla planlı geçinebilenlere !


[1] Keşfü’l-Hafa,1/148
[2] Kenzü’l-Ümmal,15/776

EBEDİ GENÇLİĞİ KAZANMA

EBEDİ GENÇLİĞİ KAZANMA

            Çocukların özenle bekledikleri,yaşlıların hasretini çektikleri gençlik çağı, hayatın belki de en güzel zaman dilimidir.Gençlik ömrün baharı,hayatın en tatlı anları,Allah’ın en güzel lutuflarından biridir.
            İnsan bir  yolcudur.Bu yolculuk ruhlar aleminden ana rahmine,ana rahminden çocukluğa,çocukluktan gençliğe,gençlikten ihtiyarlığa,ihtiyarlıktan kabre,kabirden haşre,haşirden ebede kadar devam eder.[1] Bir yolcu yolculuğu esnasında,nasıl bir an önce son durağa varmayı arzu eder ve ara mesafelerde oyalanmaksızın yoluna devam ederse,insan da ebediyete varacak yolculuğunu aynı idrak ile yapmak zorundadır.Bu dünyanın bir “ara mesafe”olduğunu idrak ederek,hayatını ona göre düzenlemek zorundadırPeygamberimiz (a.s) henüz genç yaşta olan Abdullah b. Ömer (r.a)ha “Dünyada garip bir yolcu gibi yaşa.”[2] buyururken ümmetinin her asırdaki genç nesillerine bu gerçeği işaret etmektedir.
            Bilinen bir gerçektir ki,insanın ebedi hayatı ve bu dünyadaki görevleri hatırlamaktan alıkoyan engeller,hep gençlik döneminde olmaktadır.Çünkü gençlik,heyecanın,duygunun oklukça yoğun olduğu dönemdir.Fiillerinin doğuracağı sonuçları başlangıçta düşünemeyen gençler,sonunda büyük bir pişmanlıkla karşı karşıya kalmaktadırlar.Ancak bazen pişmanlıkta fayda vermemektedir.
            Günümüzde büyüklerine kızıp evini terkeden,kimsenin nesihatını dinlemeyen, bir anlık intikam hırsıyla en vahim fiileri işleyebilen,gayri meşru bir zevk için acımasız sıkıntılara düşen,bütün hayatlarını karatacak sıkıntılara kapılabilen gençlerin içler acısı hali bu gerçeğin kötü halini gözönüne sermektedir.Bunun çaresi ise,dünyanın ve hayatın manasını açıklayan ilahi mesajlara kulak vermektir.Zira insanları başıboşluktan kurtaracak yegane unsur,hayatın gayesini bilmekle olabilir.Gençler şu ikazlara eğilmelidirler:”Biliniz ki,dünya hayatı ancak bir oyun,eğlence,bir süs,aranızda bir övünme ve daha çok mal ve evlat edinme isteğinden ibarettir.Tıpkı bir yağmur gibidir ki,bitirdiği ziraatcıların hoşuna gider,sonra kururda sen onun sapsarı olduğunu görürsün.Ahirette ise çetin bir azap vardır.Yine orada Allah’ın mağfireti ve rızası vardır.Dünya hayatı aldatıcı bir geçimlikten ibarettir.”[3] “Gençlik mutlaka gidecektir.Her gecenin bir gündüzü olduğu gibi,gençliğin de ihtiyarlığı vardır.Ölümü vardır.Eğer fani gençlik iffetle hayırlı işlerle doğruluk çerçevesinde geçirilirse onunla sonsuz bir hayatın kazanılacağını bütün semavi kitaplar ilan etmektedir.
            Sevgili müminler !
            Gençliğin kötüye kullanılmasıyla gelen hastalıkla hastahanelere,taşkınlıkla hapishaneye ve ruhun mnevi gıdasızlığı yüzünden meyhaneye düşeceklerini bilmek isterseniz,buraların istatistiklerine bakmak yeterlidir.Hapishanelerin çoğu gençlerle dolu olduğu gibi,meyhaneler ve akıl hastahaneleri de çoğunlukla gençlerle doludur.Dünyanın ve ahiretin kazanıldığı en güzel ömür olan gençlik çağı,meşru olmayan oyun ve eğlencelerle zehire ve sıkıntıya çevirmek insanın kendi kendine yapabileceği en büyük kötülüktür.Meşru dairedeki zevklerle yetinmeyip,Allah’ın en en güzel emanetini günahlarla kirletmek ,aynı zaman da Allah’ın nimetine bir nankörlüktür.
            Geçmişteki olayları filmlerden seyrettiğimiz gibi,gelecekteki hallerimizi de seyredebilecek olsaydık o zaman kendimizi toparlayabilirdik.Gerçekten de öyle değilmidir? Bugün güzellikleriyle övünenler elli sene sonraki hallerini tasavvur edebiliyorlar mı ? Eğer mümkün olsa da bilseler,göreceklerdir ki,ya toprağa karışıp çürümüşler veya o güzelliğin yerini çirkin bir hal almış olacaktır.
            Sevgili müminler !
            En büyük sermayemiz olan gençlerimizi,manevi değerle eğitmeliyiz.Çağın gereği ilimlerin yanında ruhlarını da din ve milli duygularla doldurmalıyız.O zaman ebeveynler saygılı gençleri karşılarında bulacaklar,suç oranları düşecek,ülke daha emin ellere teslim olacaktır.Bu günün tüketicileri yarının üreticileri olacak ülke kalkınması sağlanacaktır.Zararlı alışkanlıklar ortadan kalkacak,bunlardan korunmak için ayrılan paralar gençlerin eğitimine aktarılacaktır.O zaman bayraklar daha gururla dalgalanacak,milletin başı daha da dik olacaktır.
           
            Nemutlu manevi değerlerle bezenen gençlere !


[1] Nursi,Bediüzzeman Said,Mesnevi Nuriye,s.204
[2] Tirmizi,Zühd:25
[3] Kuran,57/20