Aralık 13, 2011

İSLAMDA İNANÇ HÜRRİYETİ


İSLAMDA İNANÇ HÜRRİYETİ

            Dünyada tek bir ırk siyasi ve inancın var olduğu hiç bir devlet yoktur.Bu sebeple islam hukuku,kanuni sınırlar içinde kalmak, asayiş ve emniyete zarar vermemek şartıyla  “Hiç kimse vicdanı ve kalbiyle kabul ettiği bir fikirden dolayı sorumlu olmaz”esasını kabul etmektedir.[1]Konusu hak ve insanlık olmak şartıyla hür düşünmek hak olmanın yanında  aynı zamanda bir görevdir.Her ferdin hiçbir şeyden çekinmeksizin,zulme ve haksızlığa karşı çıkması gerekmektedir.Devletin ve kamunun yararlarını zedelememek şartıyla,her çeşit meşru ve doğru malumatın yayınlanması gerekmektedir.Bazı istisnai hükümlerin dışında gayri müslimlerin can,mal,namus ve şerefleri,müslümanlarınki gibi dokunulmazdır.Bunun en güzel örnekleri, İstanbul’daki kiliseler,havralar ve diğer kalıntılarda görülebilmektedir.
            İslam dini “Rabbimiz Allah’tır.”dedikleri için haksız yere yurtlarından çıkarılan müslümanları,inanç hürriyetini elde edene kadar savaşmaya teşvik eder.Zira inancından dolayı işkenceye uğramak,islama göre insanın maruz kalacağı en büyük zulümdur.Hz.Peygamberin yaptığı savaşların gayesi inanç hürriyetini korumak,insanları zorla dinlerinden çevirmeye çalışanlara fırsat vermemekti.Eğer böyle olmasaydı yani “Allah bazı insanların kötülüğünü bazı insanlarla önlemeseydi muhakkak ki,manastırlar,kiliseler,havralar ve içinde Allah’ın adı çok anılan mescitler yıkılır giderdi.”[2] 
            İslam dini ,din adına vicdanlara tehakküm edilmesine izin vermemiştir.Bu münasebetle,hiçbir insan diğerinin imanı üzerinde nüfuz yürütmek selahiyetine sahip değildir.İslamda ruhban sınıfının olmayışı bunun en güzel göstergesidir. Oysaki papazlar,tarih boyunca din adına insanların üzerinde tehakküm kurmuş, çağlar boyu insanları inim inim inletmişlerdi.Engizisizyon mahkemelerinde din adına cinayetler işleniyordu.Bugün bile devam eden günah çıkarma adeti,vicdanlar üzerinde yapılan baskının tipik bir numunesidir.”Dünya dönüyor.”dediği için öldürülen Galile,kilisenin kurbanlarından biridir.
            Hristiyanlığı ve diğer dinleri iyi bilen yazar Mişoud inanç hürriyeti hakkında şöyleder:”Hristiyan milletler adına esef ederim ki,bunlar,din musamahasını müslümanlardan öğrenmeye muhtaçtırlar.Kuran,kuvvetle değil ikna yoluyla kabullenilmiş ve süratle yayılmıştır.Müslümanlar mağlup ettikleri milletleri kendi dinlerini muhafazada daima serbest bırakmışlardır.Hristiyanlar bölük bölük müslümanlığı kabul etmişlerse bunun sebebini,müslüman fatihlerin gösterdikleri büyük anlayış ve adalette aramak lazımdır.[3]
            İslam dini din adına insanlara zulm etmeyi ve ayrıcalıklı görünmeyi asla kabul etmemektedir.”Alemlere rahmet olarak gönderilen”Hz.peygamberin şahsında şöyle buyurulur:”De ki:Ben yalnızca sizin gibi bir beşerim.Ancak bana ilahınızın bir olduğu vahyolunmaktadır.”[4] Diğer yandan zorlamanın baskının olamayacağı şöyle açıklanmaktadır:”Dinde zorlama yoktur.Artık doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır.O halde kim tağutu reddedip Allah’a inanırsa kopmayan sağlam bir kulpa yapışmıştır.”[5] Başkalarının inançlarıyla alay etmek,inanç hüriyetine ,ibadet serbestisine karşı çıkmak caiz değildir.Bu konuda fatih devrinde gerçekleşen bir olay,müslümanların inançlara saygısının en güzel örneğinin göstergesidir.
            Macarlarla,türkler arasında sıkışıp kalan sırplar,Fatih’in”Eğer bizim hakimiyetimizi kabul ederseniz,her caminin yanında birde kilise inşa edeceğim” garantisiyle aynı din mensubu macarlar yerine türkleri tercih etmişlerdir.
            Diğer taraftan İstanbul’un fethiyle beraber kilise ve diğer mabetlere dokunulmayışı islam hukukunun engin müsamahasının bir tezahürüdür.Savaş yoluyla alınan şehirlerdeki mabetler,istenildiği takdirde yıkılabilecekken,barış yolu tercih edilmiş ve mabedler varlığını koruyabilmişlerdir.Bütün bu tatbikatlar islamın inanç hürriyetine verdiği değerin en güzel göstergeleridir.[6]
            Müslümanların inanç ve ibadet hürriyeti hususunda böyle olmalarına karşın,hristiyanlar ve diğer din mensupları aynı müsamahayı göstermemişlerdir.
Eski endülüste artık binlerce cami yoktur.Müslüman ülkelerde çanlar hür çalarken,ezanlar batı ülkelerinde aynı hürriyet içinde okunmamaktadır.İnsanlar demokratik bir çok ülkede inancından dolayı hala kınanmakta hür olarak kimliklerini yaşayamamaktadırlar.Bu durum Hz.Ömer’in şü sözünün ne kadar da isabetli olduğunu göstermektedir.”Analarından hür doğan insanları köleleştirmeyiniz.”
            Sevgili kardeşlerim !
            Üç günlük dünyada hem cinslerimize kırıcı uygulamalarda bulunmayalım.Herkesin inancına,görüşüne, kabullensekte kabullenmesekte saygı duyalım.”Eğer Allah dileseydi hepimizi aynı görüşte yaratabilirdi.”fakat farklı farklı yaratması yine O’nun yüceliğinin ve eşsizliğinin ifadesidir.Yaratılış kanunları böyle olunca,akarsuların tersine kürek çekmek,insanlık ve sosyolojik kanunlarla çatışmak demektir.Yanlış çatışmada kısa süreli başarılar elde olunsada,uzun vadede hep doğrular haklı çıkmış ve zafere ulaşmışlardır.
           
            Ne mutlu insana insanca muamele edebilenlere !       


[1] Ahmet Akgündüz;Belgeler,1,s.16.İzmir,1989
[2] Kuran,Hac,22/39-40
[3] Yaşar Kandemir;İslam Ahlakı,s.103.İst.1982
[4] Kuran,Kehf,18/110
[5] Kuran,Bakara,2/256
[6] Ahmet Akgündüz;Belgeler;2,s.9,İzmir,1990.