Aralık 13, 2011

KURBAN BAYRAMI


KURBAN BAYRAMI

            İnananların ulvi duygularının çoştuğu, Allah’ın rahmet ve affının her şeyi kuşattığı, kutsal günlerin içerisindeyiz. Rabb’imize sonsuz şükürler olsun ki, iman dairesinde, hürriyet içerisinde, sıkıntısız bir atmosferde bayram yapıyoruz.
            Kurban bayramı,hz İbrahim’den günümüze kadar,hep kahramanlık, fedakarlık sembolü olagelmiştir.Kurbanla beraber insan,tıpkı Hz İbrahim’in oğlu İsmail’ı kurban etmeye karar vermesi gibi, gerektiğinde kendini ve en güzel varlığı olan evladını da feda edebileceğini göstermiştir.Hak uğruna feda edilen canlar ve kanlar,insanın Rabb’inin en güzel kulu olabileceğinin göstergesidir.[1]
            Kurban bayramı,tıpkı orduların savaşa gidişi gibi,tekbir sedalarıyla gelir.Yeryüzünün maneviyat merkezi Kabe-i muazzamanın önderliğinde bütün dünya,kainat Yaratıcı’sının yüceliğini hep bir ağızdan tasdik eder.Bu tekbirlerde,musiki ve şiirle beraber,Hakk’ı ilanın ahenkli sesleri vardır.
            Bu günlerde Müzdelife birer mahşer alanı gibidir.Kabirlerinden kalkan müminler misali,yalnız iki parça örtüye bürünen hacılar,büyük bir heyecanla,temizlenen ruhlarındaki son kalıntılarını da şeytanı taşlayarak orada bırakırlar.Kirlerden arınan, aklanan,temizlenen sineler yaniden doğmuşcasına vatanlarına dönerler.Kabe nazlı sinesine sığınan,hasretiyle yanan,affa susamışların nabzıyla atar.Çağlayan gibi akan gözyaşlarıyla yıkanır.
            Kurban bayramı,bencilliğin yenildiği,fedakarlık ruhunun geliştiği,başkaları için yaşama aşkının alevlendiği,fakirlerin, kimsesizlerin gözetildiği gündür.
            Sevgili kardeşlerim !
            Mali ibadetlerimizden biri de kurban kesmektir.Kurban Allah’ın “Rabbin için kurban kes ve namaz kıl”[2] emri gereğince yapageldiğimiz bir ibadettir.Yapmış olduğumuz bu mali ibadet hakkında peygamberimiz şöyle buyururlar:”İnsan kurban bayramı günlerinde Allah katında kurban kesmekten daha sevimli bir ibadet yapamaz.Kurbanlarınız,kıyamet gününde bütün organlarıyla Allah’ın huzuruna geleceklerdir.Kurbanlarınızın kanı yere düşmeden Allah’a yükselir.(sizden)birinin kurban kesecek mali gücü olupta,eğer kesmezse bizim camimize yaklaşmasın.”[3]
            Sevgili müminler !
            Kurban bayramı günleri, zikirlerimizi,dua ve ibadetlerimizi çokca yapmamız gereken günlerdir.Zilhiccenin dokuzuncu günü (arefe günü)sabah namazından,bayramın dördüncü günü ikindi namazına kadar,her farz namazının ardından tekbir getirmek vacip olan ibadetlerimizdendir.Diğer yandan bayram gecelerini ibadetle geçirmek ve bu güzel vakitleri ihya etmek büyük manevi kazançlara vesile olacaktır.
            Bu kutsal günler,nefsin arzularının nötürleşip yerine Allah sevgisinin konulduğu günlerdir.İslamın hamaset ve merhamet duygularının pratiğe dönüştürüldüğü günlerdir.Sonuç olarak,bencilliğin yerini affın,öfkenin yerini sabrın,nefretin yerini sevginin aldığı günlerdir.Peygamberimiz bu günlerde,özellikle bayram namazları sonrasında,cemaatı sadaka ve hayır yapmaya teşvik etmişlerdir.Özellikle bayanların zinet eşyalarından,sadaka vermelerinin onların affına vesile olacağı müjdelerini vermişlerdir.[4]
            Sevgili müminler !
            Her geçen gün biraz daha yaklaştığımızahiret hayatına, hazırlıklarımızı hızlandıralım.Nefsimiz ve şeytandan gelen arzularımıza set çekelim.Allah için kurbanlarımızı keselim.Onların etlerini fakir ve yoksullara dağıtalım.Hastalarımızı,yaşlılarımızı ziyaret edip hayır dualarını alalım.Komşularımızı,dostlarımızı ziyaret edip kaynaşalım.Birlik ve dirlik içinde  tek vucut olmaya çalışalım.Düşmanlarımıza,birbirimizi ayrıştırıp fırsatlar vermeyelim.Kara toprak altında medfun olan yakınlarımızın,dostlarımızın kabrini ziyaret edelim.Kurban ibadetinin altında yatan ana felsefeyi anlatan şu ayete kulak verelim.Allah buyururlar ki;”Kurbanlarınızın ne etleri ve ne de kanları Allah’a erişmez.Fakat sizden O’na yalnız O’nun rızasını kazanmak için yaptığınız ihlaslı ameller ulaşır.”[5]
·         Kurbanda kurban kesenlere
·         Kurbanda bayramlaşanlara
·         Kurbanda dost olanlara,yüzbinler selam olsun.
Bu duygularla,bayramınızı tebrik eder,bayramın bütün müslümanlara,ülkemize,bizlere, hayırlara vesile olmasını Allah’dan niyaz ederim.


[1] Daryal;Ali Murat;Kurban Kesmenin Pskoloğik Temelleri,1994,İst,II.basım,s.257
[2] Kuran;Kevser,108/2
[3] İbn Mace,Udhiyye:56
[4] Müslim;Salatü’l-İydayn:9
[5] Kuran,Hac,22/37

KURAN REHBER KİTABIMIZ


KURAN REHBER KİTABIMIZ

            Değerli müminler !
            Bir yere yolculuk yaptığımızda,bölgeyi bilen bir rehber olunca,zevkle, sıkıntı çekmeden gezeriz.Dünyaya gönderilen nasıl yaşanılmasını,neyin doğru-yanlış olduğunu bilmeyen insanda Kuran’a tabi olduğunda huzur bulacaktır.Allah şöyle buyurmaktadır:”İndirdiğimiz Kuran’a inanın.” “…..ve ona tabi olun.” “Gerçekten bu Kuran insanları en doğru yola iletir.(Bildirdiği) hayırlı işleri yapan müminlere,kendileri için pek büyük mükafatın olduğunu da müjdeler.”[1]
            Kuran bize bu dünyada varlığımızın gayesini anlatır.İnsanların dünyaya niçin gönderildiklerini,dünyada konumun ne olduğunu,gelecekte ne olacağını bildirerek şöyle der:”Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”[2] “Hani hatırlaki Rabbin meleklere:Ben yeryüzünde bir halife (insan) yaratacağım dedi.”[3] “İman eden ve iyi işler yapanları,içinde ebedi kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetlere koyacağız.Allah (bunu)hak söz olarak vadetti.Söz verme ve onu tutma bakımından Allah’dan daha doğru kim olabilir.”[4]
            Kuran;Allah’ın insanlığa son peygamber olarak gönderdiği Hz Muhammed’in (a.s) Cebrail isimli melek aracılığıyla Allah’tan vahiy yoluyla alıp insanlığa sunduğu ilahi tebliğler manzumesidir.
            Kuran,bir dua,fikir ve zikir kitabıdır.İhtiva ettiği yüzlerce dua ayetlerinde,inananların Allah’a nasıl niyazda bulunmalarını,neleri talep etmeleri gerektiğini anlatarak şöyle buyurulur:”Rabbimiz bize peygamberlerin vasıtasıyla vadettiklerini de ikram et ve kıyamet gününde bizi rezil-rüsvay etme.Şüphesiz sen vadinden caymazsın.”[5]
            Kuran;göremediğimiz kabir,cennet,cehennem,sırat,mizan gibi konularda en sağlam bilgileri bildirir.Ahiret aleminin tasvirini yapar.Kuran sayesinde cennetin ve cehennemin ne olduğu idrak etmiş oluruz.
            Kuran,dünyayla kıyaslanamayacak kadar sonsuz nimetlerin var olduğu,insanların ebedi kalacakları cennete girmenin yollarını göstererek şöyle buyurur:”İman edip iyi davranışlarda bulunanlara,içinden ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele.”[6] Cehennemin “ne kötü bir yer olduğunu ve kimlerin buraya gireceklerini açıklayarak yine şöyle buyurulur:”İnkar edip ayetlerimizi yalanlayanlara gelince.Onlar cehennemliktirler.Orada ebedi kalacaklardır.”[7]
            O bir hidayet ve doğruyol rehberidir.
            Allah sayısız varlıklar içerisinde sadece cin ve insanlara hitap edip onlara kitap göndermiştir.Bu gerçek şöyle anlatılır:”Eğer biz onu bir dağa indirseydik,gerçekten o’nu Allah korkusundan baş eğerek,parça parça olmuş görürdün.”,”Biz emaneti,göklere,yere ve dağlara teklif ettik.Onlar bunu yüklenmekten çekindiler.Onu insan yüklendi.”[8] Görüldüğü gibi insanın ne büyük bir gayeyle şereflendirildiği,kendisinin ne büyük nimetlerle taltif edildiği ne güzel ifade edilir.Böyle olunca büyük bir aşk ve kararlılıkla,ayet ayet,sure sure öğrenilmesi,kendi ifadesiyle “O’nu tane tane okunulması”[9] gereken kutsal bir söz karşımıza çıkmaktadır.İnsanlık büyüklerin sözlerine çok büyük değer verir.Böyle olunca büyükler büyüğünün sözleri nasıl okunup ezberlen melidir ?
            “Dikkat ediniz ! Kalpler ancak O’nu anmakla (Kuran okumakla) huzur bulur.”[10]ilahi fermanıyla Allah O’nun müminlere şifa olduğunu,bildirir.Sıkılan ruhlara sevinç saçan,inançsızlıkların gayzını arttıran,hastalara şifa olan Kuran’dır.Onu okuyanlar sonsuz ecire müstehak olur.O okunduğunda müminlerin ruh halleri bahar neşesiyle dolar.Tatlı ürpertiler,hep o okununca ruhlarda oluşuverir.
            Kuran,dünya ve ahirette insan için ancak çalışmasının karşılığı olacağı gerçeğine inanmaya,ferdi sorumluluk şuuru içinde,ebedi mutluluğa erme aşkıyla yaşamaya çağırır.Kuran,en ufak iyiliğin ve kötülüğün karşılıksız kalmayacağının garantisini ilan ederek insanları azda olsa iyilik yapmaya,kötülükten sakınmaya çağırır.Sözünde sadık,herkese şefkatli,düşmana karşı onurlu olunması gereğini tavsiye eder.İki yüzlülere karşı tavır alınması gerektiğine işaretle,müminin istikametinin düzgün olmasını bildirir.
            Sevgili müminler !
            Böyle bir kitabı öğrenmek insanoğlunun en mühim görevi olmalıdır.Peygamberimizin lisanıyla “İnsanların en hayırlısı Kuran’ı öğrenen ve öğretenlerdir.”[11]


[1] Kuran,Teğabün,64/8-17/9
[2] Kuran,Zariyat,51/56
[3] Kuran,Bakara,2/30
[4] Kuran,Nisa,4/122
[5] Kuran,Ali İmran,3/194
[6] Kuran,Bakara,2/25
[7] Kuran,Bakara,2/39
[8] Kuran,Haşr,59/21-33/72
[9] Kuran,Müzemmil,73/4
[10] Kuran,Rad,13/28
[11] Buhari,Fezailü’l-Kuran:21

KURAN’A GÖRE ÖRNEK İNSAN


KURAN’A GÖRE ÖRNEK İNSAN

            Değerli müminler !
            Var olan felsefi sistemlere göre örnek insan anlayışı farklı farklıdır.Her bir filozof hayalinde tasavvur ettiği örnek insan anlayışını dile getirmiş ve her biri, birinden oldukça farklı olan anlayışlar geliştirmişlerdir.Buna göre pragmatist anlayışda iyi insan,çok kazanandır.Sosyalist düşüncede iyi insan,toplumun ve işci sınıfının haklarını savunandır.Kapitalist düşüncede iyi insan ise,her geçen gün karını artırandır.
            Müminin inanç dünyasını şekillendiren düşünce Kuran’ın genel temasıdır.Buna göre iyi insan kimdir ? İslama göre iyi insan,Allah’a inanan ve inancını aksiyon haline getirendir.[1] Kuran’dan önceki hak kitapların yanında Kuran’a,meleklere,peygamberlere inanan insandır.[2] Kainatın yaratılışını düşünen,Allah’ın sanatını onda gözlemleyendir.Bütün varlıkları Allah’ın yaratığı düşüncesiyle seven insandır.Kinden,nefretten kötülükten kaçıp,sevgiyi,affı,şefkati,merhameti tercih eden insandır.
            Allah’ın kitabını okuyup,O’nunla her gününü zindelendirendir.Rabb’i ve O’nun emirleri anıldığında,ruh dünyasında şafaklar açan insandır.[3] Ümitsizliği zihninden silip,her karanlıktan sonra,ışığın geleceğine inanan insandır.[4] Zor zamanlarda sabreden,mutlu anlarında şımarmayan bilakis şükreden insandır.
            Devletinin ve milletinin menfatını,kendi menfaatından üstün görendir. Daima fedakarlığı ön planda tutan,kendinden çok başkalarını düşünen insandır.Kul hakkından şiddetle kaçınan,bu gayeyle kimsenin malına,canına,şeref ve haysiyetine tecavüz etmeyen insandır.Hırsızlık,dolandırıcılık,ikiyüzlülük,adam kayırmacılık gibi ahlak dışı davranışlardan uzak durandır.
            Kazancın helalini,hayatın sade ve huzurlusunu,tercih edendir.Yaşadığı her anda ölçüsü, meşruiyet ve Allah’ın rızasıdır.Gayri meşru yaşamaktan kaçıan,her türlü insanlık dışı hayat anlayışından uzak durandır.
            Komşusunu seven,onun haklarına saygı gösteren,onu en az kendisi kadar düşünen insandır.Hangi ırk ve dinden olursa olsun insana inanca saygı duyandır.Önyargı,peşin hüküm,karalama onun ahlakında hiç olmayacaktır.
            Yaşadığı sürece hata yapmamaya özen gösterendir.Şayet bir yanlışlık yaparsa,onda israr etmeyen,bilakis tevbekar olan,haddini bilendir.[5]
            Yurdunu,devletini,milletini,bayrağını yüceltmek ülküsüyle yaşayan insandır.Mukaddes değerler uğruna,gerektiğinde canını ve malını feda edebilecek kadar erdemlidir.Diğer bir ifadeyle “Her şey dünya ve onda yaşamak için değil,her şey iki alemde huzurlu olmak için”anlayışla yaşayan insandır.Bu değerler için gerektiğinde canını ve malını feda edebilecek kadar erdemlidir.
            Hiç ölmeyecekmiş gibi üreten,yarın ölecekmiş gibi ibadet  edendir.Her gün daha fazla ve güzel şeyler üretmede birbirleriyle yarışanlardır.Günün birinde Allah’ın huzurunda yaptıklarının herbirinden sorgulanacağına ve bu amaçla kötülüklerden uzak durmaya çalışandır.Bu amaçla kendi kendinin otokontrolünü yapandır.
            Güzel şeylere ön ayak olan,herkesi bu çizgide olması için uğraşandır.Yasaklanan her haramdan uzak duran bu yöne gidenlere de set çekebilendir.Öfke yerine itidali telkin edendir.Bu dünyayı geçici,asıl karargahın ahiret olduğuna inanan insandır.
            Zulmü alkışlamayan,zalime saygı duymayıp,ona hiç yapamıyorsa içinden protosto edendir.Mazlum kim olursa olsun ona yardım edendir.Elindeki her nimetin bir parçasını dahi olsa,başkalarıyla paylaşılmasına özen gösterendir.En sevdiği şeyleri bile,gerekirse feda etmesini bilendir.Sonsuz yolculuğa yürüyen bir suvari misali,ayağına dokunan taşlara takılıp kalan hiç olmayacaktır.Misafir olduğu dünyada dünya değerlerine ebedi kalacakmış gibi sarılmayandır.
            Sevgili müminler !
            Yukarda ayet ve hadislerden özetlediğimiz örnek insan,Allah’ın ve peygamberin sevdiği razı olduğu kişidir.O bahtiyar,dünyada huzurlu,ahirette cennettedir.Gönlü rahat,ufku olabildiğine açıktır.Onun için gam ve kederin eseri,hiç olmamış olmayacaktır da.
            Sözlerimi en yüce söz olan Allah’ın ayetiyle bitiriyorum:”İman edipte güzel işler yapanlara nemutlu ! Onların gideceği cennet ne güzel yerdir !”[6]


[1] Kuran,Tin,95/6
[2] Kuran,Bakara,2/285
[3] Kuran,Enfal,8/2
[4] Kuran,İnşirah,94/5
[5] Kuran,Ali İmran,3/135
[6] Kuran,Rad,13/29

KURAN NEDİR ?


                                                            KURAN NEDİR ?
Muhterem Müminler !

            Bir mümin olarak gönülden hak olduğuna inandığımız mukaddes kitabımız Kuran’ın,mahiyetini bilmek, herbirimizin asli görevlerindendir.Asırlardan beri  insanlığa getirdiği huzur reçeteleriyle mutluluk saçan, karanlıktan aydınlığa çıkaran,nasıl huzurlu bir hayat sürdürebileceğini öğreten Kuran’ı Kerim nedir?
           
Önce Kuran’ı kendi diliyle tanıyalım.Rabbimiz onu tanımlarken şöyle buyuruyorlar:”Kuran,en doğru yola götüren,müminlere yararlı işler yaptıklarında büyük mukafat verileceğini, ahirete inanmayanlara can yakıcı bir azap hazırlandığını müjdeler.”,”Kuran kendinden insanlara rahmet ve şifa indirilen,zalimlerin ise sadece kaybını arttırandır”,”Kuran, insanlar ve cinlerin hepsi bir araya gelse de, birbirlerine yardım etseler de bir benzerini bir araya getiremiyecekleri eşsiz bir kitaptır.”[1]”Kuran,kendisinin vahyolunduğunu peygambere ve insanlara sıkıntıya düşmeleri için değil, ancak Allah’tan korkanlara bir öğüt olarak indirilmiştir.”[2]”Kuran apaçık bir kitaptır.”[3]”Kuran Allah tarafından indirilen ve kıyamete kadar da korunacak olan bir kitaptır.”[4]  
           
            Allah’ın yüce kelamı olan Kuran’ı asırlardan beri insanlık en güzel cümlelerle anlatmış ve O’nun muhtevası ediplerinin sözlerine zerafet katmıştır.Kuran kainat kitabının ebediyetten gelen bir tercümanı,yeryüzünde ve gökteki Allah’ın isimlerinin,manevi hazinelerinin keşfedicisidir.İslam gibi yüce bir dinin temeli,güneşi ve planıdır.İnsanoğlunun dünya ve ahiretteki yaşantısının haritasıdır.İnsanın hayatı boyunca eğiticisidir.[5]Kuran insanlığın olabilecek hertürlü ihtiyaçlarını karşılayabilecek,kitaplar kitabıdır.
           
Sevgili Müminler !
           
Her branşın kitabı olduğu halde,Kuran bütün meslek ve meşreplerin başvurduğu,yararlandığı tek kaynaktır.Diğer bir ifadeyle mutasvıf O’nun mıstık yönünden,tarihci O’nun,vesikalarından,pozitif bilgin O’nun bu konuyla ilgili bölümlerinden,edebiyatcı O’nun hem nesir hem de şiir türü ifadelerinden,ekonomist O’nun genel ekonomik kanunlarından,sosyolog O’nun sosyal tavsiyelerinden yararlanabilmektedir.Bir batılı bilim adamının dediği gibi,Kuran diğer dinlerin kitapları aksine pozitif bilimlerle çelişkili olmayan yegane mukaddes kitaptır.[6]
           
Kuran,”hak ile batılı ayırteden bir söz”,Allah’ın sımsıkı sarılınması gereken bir ipidir.Allah O’nu dertler için deva,kalplerin pasını silmek için cila, ders almak isteyenler için öğüt,hak dava için hidayet rehberi,abitler için feyiz kaynağı kılmıştır.

Kuran,hz peygamberin en büyük mucizesidir.Her kanun ve sosyolojik prensip zamanla sınırlı olduğu halde,Kuran çağlar üstü bir kitaptır.Zaman her şeyi aşındırdığı halde,Kuran’ın hakikatlarını gün be gün ortaya çıkartıp O’nun gerçekliğini isbat etmektedir.Çünkü Kuran,her yeni güne daha yeni nuanslar kazandırarak ve kazanarak girmektedir.İkbal’in dediği gibi “Onun saniyelerinde adeta asırlar gizlenmiştir.Her yeni gün,o sonsuz manalardan bir başka boyutun açılışı olmaktır.
           
Kuran bütün iyiliklerin kaynağıdır.İnsanlık herkese göre izafiyet arzeden güzelliklerin gerçek manasını onda bulmuştur.O Yaratıcıyla varlıkların hukukunu tanıtmış,varlıkların Yaratıcı’dan,yaratıcının varlıklardan beklentilerini en güzel şekilde tanımlamıştır.

            Kalplerin en hayırlısı O’nu hıfzeden,dillerin en hayırlısı O’nu okuyan,evlerin en hayırlısı O’na mekan olan,toplumların en hayırlısı O’na göre yaşayandır.

            Sevgili Müminler !
               
Böylesine güzel bir kitabı öğrenmek insanlığın birinci görevi olmalıdır.Nitekim hz peygamber; “Sizin en hayırlınız Onu öğrenen ve öğretenlerdir.”[7] buyurmuşlardır.İnsanlık tarihi Onu öğrenen ve öğretenlerle gurur duymaktadır.O’nu ferdi ve içtimai hayatlarında uygulayanlar yükselip müreffeh olacak,”O’nu terkedenler,yüz çevirenler dünyada darlık ve sıkıntıda kalacaklardır.”[8]O’nu okumak ibadet,O’nunla meşgul olmak yine ibadettir.Ona tabi olan bahtiyar,O’nu terkeden bethbahttır.Sözlerimi bir hadis mealiyle bitiriyorum:
         
              “Kim Kuran’dan başka kurtuluş yolu ararsa Allah onu saptırır.Çünkü O,Allah’ın sapasağlam bir ipidir.Hikmetli bir söz,dosdoğru bir yoldur.O’na tabi olunduğu müddetçe insan asla sapmayacaktır.”[9]
           
                Ne mutlu ona tabi olup anlayabilenlere !
      
            (7)Buhari,Fedailü’l-Kuran:21
            (8)Kuran;20/123
            (9)Tirmizi;Fezai’lül’l-Kuran:14



[1] Kuran,17/9-10,83,88
[2] Kuran20/1-3
[3] Kuran,27/1
[4] Kuran,76/23
[5] Said Nursi,İşaratü’l-İcaz,Sayfa,9
[6] İşaratü’l-İcaz,Sayfa,25
[7] Buhari,Fedailü’l-Kuran,21
[8] Kuran,20/123
[9] Tirmizi,Fezailü’l-Kuran,14

KUL HAKKI


KUL HAKKI

            Sevgili müminler !
            İnsan varlıkların en şereflisidir.İnsan nekadar şerefli ve üstün ise,onun bütün hakları aynı oranda  üstündür.İslam,insanın yaşama,mal ve mülk edinme,hür olma,adaletle davranılma ve her hususta eşitlik gibi haklarını, garanti altına almıştır.İnsanın kişisel haklarına tecavüz ise en büyük günahlardandır.
            İslami anlayışta kul hakkı diye isimlendirilen kişi hakkının çiğnenmesi Allah’ın affetmediği suçlardandır.Allah sirk hariç her şeyi affedebileceği halde,kul hakkını asla affetmeyecektir.Çünkü kul hakkını affetme ilahi adalete ters düşen bir olgudur.
            Hak,adalet ve insaftır.Haksızlık başkasının payına düşeni alma,hakkını zimmetine geçirme,zulüm ve insafsızlıktır.Hırsızlık,aldatma,hilekarlık haksız yere başkalarını azarlama,küçümseme,alay etme,gıybetini etme,tepeden bakma,bu cümledendir.
            Mümin,hakkı olmadığı bir şeyi,sahibinin rızası olmadan alamaz.Hak etmediği bir şeyi de isteyemez.Fakat haksız yere herhangi bir şeyi üzerine geçirmişse,hemen iade edip sahibiyle helalleşmelidir.
            Kul hakkının,mümini-kafiri,kadını-erkeği,çocuğu-olgunu yoktur.Her insanın hakkı kutsaldır.Kafirde olsa hukukuna dokunulamaz.Bütün insanların hakkı saygıdeğerdir.Rızası olamadıkça,kimse kimsenin hakkını almaya dokunmaya yetkili değildir.Veda hutbesinde Hz.peygamber;”Canlarınız,mallarınız,namuslarınız mukaddestir.Her türlü tecavüzden korunmuştur.” Buyurarak,dünyada ilk kez insanın insanca yaşamasının garanti altına alınmasını sağlamıştır.
            Dünyada ödenmeyen,helalleşilmeyen hakların hesap gününde ödeneceğinin belirten Hz.peygamber şöyle buyurmaktadır:”Bir kimse kardeşinin haysiyetine yada malına haksız yere tecavüz ettiyse,kıyamet gününden önce helalleşsin.Aksi halde,yaptığı haksızlık oranında,onun iyi amellerinden alınıp hak sahibine verilir.İyiliği yoksa,hak sahibinin günahından alınıp,haksızlık eden kişiye yüklenir.”[1]
            Tarihte insanlara hizmet eden,onlara saygı duyan büyük zatlar peygamberler,insanlara hep değer vermişler ve onların üzerine adeta titremişlerdir.Kendi kovalarına su koymadan önce,başkalarının kovasını doldurmuşlardır.Bencillik davası asla gütmedikleri gibi,büyümek ve yükselmek uğruna kimsenin omuzuna da basmamışlardır.Hakkın en büyüğünden en küçüğüne asla dokunmamışlardır.Bu konuda bize gerçek rehber olan Hz peygamber şöyle buyurmaktadır:”İsterse misvak ağacından bir dal parçası olsun yine kul hakkıdır…”[2]
            Gerçek manada iman etmiş insan,hangi makam ve mevkide bulunursa bulunsun,emanet edilen görevi layıkıyla yapamk zorundadır.Aldığı ücreti helal ettirmek için çaba sarfetmek zorundadır.Kamunun veya tüzel kişilerin görevi gereği,tevdi ettiği imkanları şahsi menfaatına kullanmamak zorundadır.Adaleti hayatında kendine ilke edinen Hz.Ömer’in mesai satleri dışında makamında şahsi parasıyla aldığı mumu yakması,günümüz insanı için örnek alınması gereken bir davranıştır.
            Sosyal hayatta insanlara hizmet verenlerin zaman zaman etrafındakilerden helallık alması peygamberi bir uygulamadır.Beşeriyetimiz gereği belki haksızlık yaptığımız kişiler olabilir,bu durumda onların gönüllerini almak ve onlardan helallık dilemek zorundayız.Hayatının zor anlarında örnek uygulamasında Hz.peygamber şöyle buyurmuşlardır:”Ey insanlar ! Beraber bulunduğumuz esnada,kimin sırtına bir kamçı vurmuşsam işte sırtım gelsin vursun.Kimin malını almışsam gelsin alsın.Sakın hak sahibi,eğer kısas istersem Rasulullah bana darılır diye düşünmesin.Biliniz ki benim fıtratımda benden hakkını isteyene darılmak sözkonusu değildir.Benim yanımda en sevimliniz bende hakkı olupta,onu isteyeninizdir.Veya helal edeninizdir.Ben Rabb’imin huzuruna kul hakkı almaksızın varmak istiyorum.”[3]
            Değerli kardeşlerim !
            Tarihte tanrılık davsı güden,milletleri iki dudağı arsından çıkan sözle yöneten fıravunlar,nemrutlar nice zalimler gelip geçmişlerdir.Günümüz insanı ve insani değrler bütün bunları lanetlemektedir.Sözkonusu bu şahısların saltanatları ve icraatları üzerinde rüzgarlar esmekte,bülbüller ötmektedir.Oysaki insana saygı duyanlar ise ebedileşmekte ve hergün dualarla anılmaktadırlar.Bütün bu tablolar bizler için ibret vesilesi olmalıdır.Güzelliklermizin artmasına, kötülüklerimizin azalmasına katkı sağlamalıdır.
            Kul hakkıyla ölenler cennete giremeyeceklerdir.Öyleyse ölüm bize gelmeden insanlardan helallık dilemeli ve herkese -şayet varsa- haklarını vermeliyiz.Sözlerimi Hz peygamberin sözleriyle bitiriyorum:”Muhakkak ki Allah zalime mühlet verir.Bir de onu yakaladımı kaçmasına meydan vermez.Nefsim kudret elimde olan Allah’a yemin ederim ki,bir adam Allah yolunda öldürülürse sonra dirilirse yine Allah yolunda öldürülürse üzerinde başkalrının hakkı bulundukça cennete giremez.”[4]

            Nemutlu herkese sevgi ve saygıyla davranabilenlere !


[1] Buhari;Mezalim:10
[2] Müslim;İman:218
[3] Müsned;5:30
[4] Müslim;Birr:61

KOMŞULUK İLİŞKİLERİ


KOMŞULUK İLİŞKİLERİ

            Sevgili müminler !
            İnsan yaratılışı gereği sosyal bir varlıktır.Bu sosyal yönü gereğince insanlarla ilgilenir,konuşur,sohbet eder,dertlerini açar ve diyalog kurar.Konuşmayan,ilgilenmeyen,çevreden kenidini soyutlayan kişileri ise toplum anormal olarak kabul eder.
            Çağlar boyu insanlar yaşarlarken yanyana,duvardan duvara,kümelenmeye özen göstermişlerdir.Biraz kömünleşen bir ortamda yaşamışlardır.Tarihi kalıntılar böyle olduğu gibi,günümüzde de kasabasından –metropol şehirlerine kadar her yerleşim alanında,insanlar birlikte yaşamakta,ihityaçlarını karşılamakta,kaderlerini benzer şekilde tayin etmektedirler.Böylesine önemli olan ilişkiler yumağına,komşuluk denilmektedir.
            Komşuluk ilişkileri,toplumun sosyal yapısı açısından çokça önemlidir. Köyde,kasabada,dairede,caddede,ulaşım araçlarında,sürekli veya aralıklarla ilişki kurduğumuz ve bir kısmını dostlar edindiğimiz bütün insanlar,komşularımızı oluşturmaktadır.
            Dinimiz aynı apartmanda yaşayan,aynı çarşıda ticaret yapan,aynı mahallede meskun olan komşular arasındaki ilişkileri şöyle sıralamıştır:Komşuyu her hususta gözetmek,sevincini sıkıntısını paylaşmak.Dertleri varsa çareler üretip deva olmak.Eksikliklerini araştırmamak,ona zarar verebilecek  herşeyden uzak durmak.Ailesine iffet ve namusuna göz dikmemek.Selamlaşmayı hal hatır sormayı unutmamak.Hasetten büyüklük taslamaktan,rekabetten vazgeçmek.Kısaca komşumuzu üzecek davranışlardan uzak durup,onu sevindirici güzel şeylerde yardımcı olmak,komşuluk ilişkilerin de ana ilkemiz olmalıdır.
            Bütün insanlara iyiliği emreden dinimiz özellikle komşular hakkında şöyle byurmaktadır:”Allah’a ibadet edin.O’na ortak koşmayın.Anne-babaya,akrabaya,yetimlere,yoksullara,yakın komşuya,uzak komşuya,yakın arkadaşa,yolcuya ellerinizin altında bulunanlara (hizmetci v.b) iyi davranın. Allah kendini beğenen ve daima böbürlenip duran kimseyi sevmez.”[1]
            Çağlar boyu her öğütü insanlara sevgi ve mutluluk kaynağı olan peygamberimiz şöyle buyurur:”Allah’a ve ahiret gününe inanan,komşusuna iyilik etsin.İkramda bulunsun ve eziyet etmesin.”[2] Hadisten ve ayetten de anlaşılacağı gibi,Allah’a iman ve ibadetten sonra komşuya iyilik tavsiye olunmakta,böylece komşuya iyilik bir nevi ibadet olarak telakki edilmektedir.
            Gelenekleri islamla özdeşleşen türk-islam şehirlerinde komşuluk ilişkileri o kadar gelişmiştir ki,”komşuda aş pişti bize de düştü.”sözü bir gerçek olarak yaşatılmıştır.Komşularda pişirilen nadide yemekler paylaşılmakta,muhtaçalrın ihtiyaçları giderilmekte,parası olmayanlara para verilmekte, böylesine geleneksel ilişkilerle komşular birbirlerinin adeta sigortası olmaktadır.Evlenme çağına gelen genç kızlar komşuların yardımıyla evlendirilmekte,işsizlere iş temini yapılmaktadır.Hastalar varsa tedavileri yapılmakta,sakat ve öksüzlerin geçimleri komşuların tarafından ortaklaşa yapılmaktadır.Mahalleler huzur ve sukun kaynağı olarak tarih boyunca sosyal ilişkilerini hep sürdüregelmişlerdir. Bütün bu ilişkilerin sağlam temellere dayanması,nasslarla teyit edilmiştir.Hz peygamber buyururlar ki:”Komşu hakkının ne olduğunu biliyor musunuz ? Yardım isterse yardım edin.Borç isterse borç verin.Fakirse ihtiyacını görün.Hastalandığında ziyaret edin.Ölürse cenazesine gidin.Sevinirse sevinin. Üzülürse derdine ortak olun.”[3]
            Manevi değerlerin yok olduğu toplumlara bakıldığında,komşulukların yok olurcasına bozulduğu görülür.Aynı apartmanda oturduğu halde selamlaşmayan,cenazesinden haberi olmayan,hastalandığında ziyaret etmeyen ayrı dünyaların insanları Batı toplumlarında bir gerçektir.Bu tür hareketleri kınayan ve tasvip etmeyen Hz peygamber şöyle buyururlar:”Vallahi iman etmiş olamaz.Vallahi iman etmiş olamaz.Vallahi iman etmiş olamaz.Sahabiler “Kim ya Rasulellah ! deyince:Komşusu şerrinden emin olmayan kimse.”[4] cevabını verirler.
            Kişilerin iman ve ibadetlerinin tam olması,aynı oranda ilişkilerinin güzelliğine de yansımalıdır.Yunus’un ifadesiyle “Bir gönül kırdın ise kıldığın namaz değil.”Aynı hususa işaret buyuran Hz peygamber (a.s),”Namazını kılıp ibadetlerini hakkıyla yapan bir kadından bahsolunduğunda,komşularıyla iyi geçinmediği de ilave edilince “O kadın cehennemdedir”[5] buyururlar.
            Sevgili kardeşlerim !
            Etrafımızda yaşayan insanların kusurları olabilir.Onların açıklarını araştırmayalım.Bize muhtaç olanlara şefkat kanatlarımızı açalım.Günün birinde bizim de muhtaç olabileceğimizi düşünelim.Komşularımızla iyi geçinmenin Allah’ın  rızasına uygun bir hareket olduğunu idrak edelim.Nitekim Hz peygamber :”Allah katında komşuların en iyisi komşularına karşı iyiliği dokunanlardır”[6] buyurmaktadır.Kendimize istediğimizi komşularımıza da isteyelim.Onlara zarar verecek her faliyete engel olalım.Unutmayalım ki,komşu bahçedeki gül kokusu bize de gelecektir.Komşudaki yangınlar ise bize sirayet edebilir.Öyleyse rahmet ve sevgiyle insanları kucaklayalım.


[1] Kuan,Nisa suresi,5/36
[2] Buhari,Edep,31-Müslim,Lukata:14
[3] Kenzü’l-Ummal;9:24935
[4] Tac,5/15
[5] Buhari,Edep,29
[6] Tirmizi,Birr:28

KADİR GECESİ


KADİR GECESİ

            Sevgili müminler !
            Her dakikası her anı müminler için büyük fırsat olan mübarek ramazana elveda diyoruz.Af ve mağfiretin çoştuğu rahmeti ilahinin yeryüzüne sağnak sağnak indiği günler içerisindeyiz.Şairin dediği gibi “Fırsatları imkanlarımız oranında en güzel değerlendirmek,mümine yakışan en güzel tavır olsa gerektir. Bir sonraki ramazana kavuşup kavuşmamak bilinmediğine göre,bu güzel anları mutlaka ibadet,hayır ve hesanatla geçirmeliyiz.Fırsatların da kazasının olmadığını mutlaka bilmeliyiz.
            Bir yıllık zaman diliminde öyle bir gecemiz vardır ki,diğer gecelerden çok farklı bir üstünlüğe sahiptir.Çünkü bu gecede yeryüzüne iğne atsan yere düşmez şekilde melekler tarafından dolup taşar.Bu gece meleklerin dalga dalga yeryüzüne indiği,yerkürenin manevi bir atmosfere büründüğü bir andır.Bu gece tan yeri ağarıncaya kadar melekler kanat çırparlar Müminlerin manevi bayramı,ölülerimizin sizler sayesinde ruhlarının şad olduğu gecedir.Müminler ve göklerden inen sayısızca melekler bu gecede kaynaşıp ilahi feyizden azami istifade ederler.Selamet,mutluluk,rahmet her tarafı kuşatmıştır.Allah’ın rahmet kapıları bu gece sonuna kadar açıktır.Bu gece seksen küsür yllık ibadet hayatını kazanabilmek mümkündür.Kuran’ın bu gece indirilmiş olaması onu taclandıran en büyük sebeptir.
            Allah gecelerin sultanı olan bu müstesna gecenin önemini Hz peygambere şöyle anlatır:”Biz Kuran’ı Kadir gecesinde indirdirk.Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin ? Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır.O gecede,Allah’ın izniyle melekler ve Cebrail her bir iş için inerde iner.O gece ta fecrin doğuşuna kadar esenlik doludur.”[1]
            Sevgili müminler !
            Bu gecenin bin ayı içerisine alması Allah’ın müminlere bir ihsanatıdır. Tonlarca ağırlıktaki hayvanları,gramlarla ifade edebilecek beyinleriyle yöneten,devasa uzunluktaki ağaçları küçüçük çekirdeklerinde programlayan Allah,bir gecede bin aylık zamanı niçin yerleştirmesin.Günlerden bir gün Hz peygamber (a.s) ashabına,israil oğullarından bazı kimselerin ömürlerinin uzunluğu ve bu uzun ömür içinde yaptıkları güzel amellerinden bahsettiler.Bunun üzerine Kadir gecesini Allah bu ümmete inzal buyurdular.[2] Böylece ümmet-i muhammed diğer ümmetlerin aksine kısa zamanda büyük lutuflara ulaşabilecekleri bir nimete nail oldular.Ancak bunun şartı,ihlas,sadakat ve samimiyetle Allah’a yönelmek,bütün benliğimizle tövbekar olmak,Allah yolunda olmaya özen göstermektir.
            Sevgili müminler !
            Kadir gecesinin ne zamana tesadüf ettiği açık olarak açıklanmamıştır.Ancak ramazan ayında,özellikle ramazanın son on gününün tek gecelerinde ve 27 gecesinde olduğuna dair kuvvetli işaretler vardır.Bunun böyle olması,müminlerin bütün geceleri,özellikle ramazan gecelerini,ihya etmelerini teşvik içindir.Böylece yaratılış gayeleri kulluk olan müslümanlar,her geceyi kadir gecesi bilip bu idrak ile “Onlar ki,gecelerini Allah’a secde ederek ve kıyam durarak geçirirler.”[3] Sırrına mazhar olurlar.
            Kadir gecesinde okunan Kuran ayetleri,çekilen tesbih ve tahmidler,kılınan namazlar,verilen sadakalar,yapılan her türlü hayır ve hasanatların her biri binle çarpılacak,böylece çok karlı bir manevi yatırım yapılacaktır.Öyleyse bu gecemizi mutlaka ibadet ve hayırlı hizmetlerle geçirmeliyiz.Dualarımızla,hayırlarımızla,komşularımızın,arkadaşlarımızın,fakir ve yoksulların gönlünü kazanmalıyız.Bunları yaparken de Hz peygamber (a.s)’ın “Kim inanarak ve sevabını Allah’dan bekleyerek kadir gecesini ibadetle geçirirse,geçmiş günahları affolunur.[4] hadis-i şerifi ilham kaynağımız olmalıdır. Kadir geceniz mübarek gönlünüz huzurla dolsun.


[1] Kuran,Kadir,97/1-5
[2] Muvatta,İtikaf:6
[3] Kuran,Fürkan,25/64
[4] Buhari,Sıyam,71

İSTANBUL’UN FETHİ


İSTANBUL’UN FETHİ

            Ey peygamber övgüsüne nail olmuş mübarek neslin torunları !
            Miraçla beraber ümmetinin gelecekteki icraatlarını gören peygamberimiz,gaybi haberlerden birisi olan hadis-i şeriflerin de şöyle buyururlardı:”Kostantiniyye (İstanbul)mutlaka fetholunacaktır.O’nu fetheden kumandan ne güzel kumandan, O’nu fetheden asker ne güzel askerdir.”[1]
            1055 yılında Bağdat’ta hilafeti Büveyhi’lerin sultasından kurtaran türkler,bundan sonra bütün fetihlerini islam davası için yapmışlardı.Bir tek gayeleri vardı.O’da islamın üstünlüğünü her yerde duyurmak ve bu uğurda ya şehit veya gazi olmaktı.Daha sonra Malazgirt meydan muharebesinde bütün müslümanların duasını alan türkler bu aşkı daima zinde tutmuşlardı.Haçlı seferlerinde binlerce haçlı sürüsüne karşı durarak Anadolu’nun hemen her karış toprağını şehit kanlarıyla sulamışlardı.Böylece bu topraklar,bu büyük bedelle kazanılmış oluyordu.Merhum Akif bu konuyu işaretle şöyle diyordu:”Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı.Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.Sen şehit oğlu şehitsin incitme yazıktır atanı.Verme dünyaları alsanda bu cennet vatanı.”
            Sevgili kardeşlerim !
            İstanbul’u fethedip,peygamberimizin yukarda bahsettiğimiz methü senasına nail olabilmek için islam tarihi boyunca bir çok kişi bu yola başkoymuştu.Peygamberimiz’i Medine’de misafir eden Eyüp Sultan’da bunların arasındaydı.Yaşı seksen olmasına rağmen bu şerefe ulaşmak için binbir türlü zahmetle İstanbul’a kadar gelip burada vefat etmişlerdi.
            Daha beşikteyken Hacı Bayram Veli tarafından İstanbul’u fethedeceği müjdelenen Sultan Fatih, 21 yaşına girdiğinde ilmen,fikren kendini yetiştirmiş,ileri görüşlü,azimli kararlı ve planlı bir padişah olmuşlardı.Hedefine adım adım ilerlemek suretiyle Rumeli Hisarı’nı yaptırmış bundan vazgeçmesini söyleyen Bizans Elçisi’ne,”Benim kudretimin eriştiği yere kralınızın hayali dahi yetişemez.”diyerek reddetmişti.
            6 Nisan 1453 Cuma günü kılınan Cuma namazından sonra muhasara başladı.53 gün süren muhasara esnasında alimler cihat ayetlerini okuyor,tekbir ve tehlillerle askerler teşci ediliyordu.Fetih esnasında biraz gecikme olmuştu.Fakat Fatih asla kararsızlık göstermiyor “Ya ben İstanbul’u alırım,ya İstanbul beni.” Demek suretiyle mutlak kararlılık gösteriyordu.
            Değerli müminler !
            Fatihin askerleri de aynı asil ruhun ve sistemin parçalarıydılar.Onlarda “ne güzel asker”övgüsüne nail olabilmek gayesiyle yılmadan usanmadan çarpışıyorlardı.Anadolu’nun bağrından kopup buraya kadar gelen bu abide şahisyetlerden biri olan Ulubatlı Hasan padişahın karşısına çıkıp:”Padişahım siz beni arka saflara vermişsiniz.Oysaki ben ön saflarda savaşmak istiyorum.”diyordu.Her biri bu muhasarada birer Ulubatlı olmuş,bu kutsal davaya gönül vermişlerdi.
            Sonuçta sultan Fatih 29 Mayıs 1453 tarihinde İstanbul’u fethetmişlerdi. Ancak O büyük başarısı karşısında mağrur değil mütevaziydi.Etrafında nümayiş yapan insanların “Padişahım çok yaşa”iltifatları karşısında “Allah’a şükürler olsun.”diyerek asıl başarının kaynağını gösteriyordu.Onurları kırılan,daha önce ki istilalarda kendilerine zulmedilen bizanslılara da müşfik davranan Fatih,herkesin inancında ve işinde hür olduğunu söylüyordu.Bizansın ilim ve fikir adamlarının İstanbulda kalması için onların gönlünü alıyor,şehrin imar ve ilimle mücehhez olmasını sağlıyordu.
            Sevgili kardeşlerim !
            İstanbulun fethinde,ilim,teknik,cesaret,feraset sentezi oluşmuştu.Büyük bir idealle yola çıkılmış,Bizans’ın üstün silah gücüne,güçlü toplarla çıkılmıştı.Karadan gemiler Haliç’e indirilmişti.Kükreyen insanlar kabına sığmaz hale gelmiş,muhasara uzamasına rağmen başarıya olan inanç kaybolmamıştı. Onların ilham kaynağı,Bedir,Hendek ve daha nice başarıyla sonuçlanan islam fetihleriydi.Yine onların ilham kaynağı “Gevşemeyin,üzülmeyin.Eğer gerçek müminler iseniz en üstün sizlersiniz”[2]  ayeti kerimesiydi.
            Değerli kardeşlerim !
            Dedelerimizin inşa ettiği medeniyette,kazandıkları her fetihte,icra ettikleri adalette,oluşturdukları birlikte görülen diriltici ruh islamdı.Bizim her başarımızın sırrı islam,her çöküntümüzün sebebi de islamdan uzak kalmaktır. Bu güzel ve eşsiz başarının yıldönümünde,Allah’dan nesillerimize milli ve manevi duygularla mücehhez olmalarını niyaz eder,şanlı ecdadımıza rahmet dileriz.

            Nemutlu bu asil ruhlarla bütünleşebilenlere !


[1] Müsned,4:335
[2] Kuran,Ali İmran,3/139

İSRAF


İSRAF

            Sevgili Müminler !
            Meşru sınırlar içerisinde kazanılan servetin ancak meşru bir şekilde kullanılması ve tüketilmesi islam dininde,insanlara öğütlenen önemli bir vecibedir.Mümin helal malından Allah’ın ve peygamberin koyduğu ölçülere göre harcayabilmelidir.İslam dini her konuda olduğu gibi tüketim konusunda da şu ölçüyü koymuştur:”Yiyiniz ,içiniz.İsraf etmeyiniz.Allah israf edenleri sevmez.”[1]
İnsanların otokontrol anlayışıyla hayatlarını sürdürmeleri ve Allah’ın ihsan ettiği herşeyi dengeli harcamaları dinimizin tavsiyelerindendir.Milletlerin yok olmasının sebepleri arasında ölçüsüz yaşama önemli bir etkiye sahiptir.Kişi öncelikle kendinden başlayarak,Allah’ın verdiği sağlığı ve diğer nimetleri yerli yerince kullanmaya itina göstermelidir.Elimizdeki herşey Yaratıcı tarafından emanet olarak verildiğine göre,emanete ihanet etmemek müminlerin vasıflarından biri olduğunu gözönünde bulundurmak zorundayız.Diğer taraftan Allah’ın Hakim ismi kainattaki hiçbir şeyde israfa mahal bırakmamaktadır.İnsan,Allah’ın kendisine verdiği nimetleri yerli yerince kullanmadığında,öncelikle dünyada huzur bulamayacaktır.Birçok sıkıntılara maruz kalacaktır. Gençliğini,sağlığını israfla kullananların ah vahlarını,hastahanelerde ve diğer yerlerde duymak mümkündür.Müsrif insan kendisine verilen nimetleri,aksi istikamette kullanarak insaniyetten çıkmaktadır.Eski yunan ve roma medeniyetlerinde olduğu gibi,şehvet makinası insanlar ortaya çıkmakta,sırf arzuları için yaşayan aşağılık varlıklar oluşmaktadır.Günümüz dünyasında da zaman zaman bunun yansımaları olarak,üretenleri üstün,tüketenleri kötü görme anlayışı,aynı çarpık zihniyetin ürünleridir.
Kaynakların lüks tüketime yönlendirilmesi toplumun sosyal dengesini bozan bir unsurdur.Müsriflerin yöneldiği lüks mallar için bir yandan ülke dövizleri dışarıya çıkmakta,diğer yandanda fakir kesimin haset duyguları gittikçe kamçılanmaktadır.
İsraf kamu sektöründe yapıldığında aşırı kadrolaşma sonucu bir nevi gizli işsizlik ortaya çıkmakta,bir kişinin işini iki kişi yapar hale gelmektedir.Ülke kaynakları istihdam edilen belirli sınıflara gitmekte diğer kesim bundan yararlanamamaktadır.
Müslüman insan ne müsrif ne de cimri insandır.O daima itidal yolunu kendine ilke edinmektedir.Bir diğer ifadeyle iktisat prensibiyle yaşamaktadır.Müminin bu yönünü anlatan bir ayette Allah şöyle buyurmaktadır:”Yakınlara yoksula,yolcuya hakkını ver.Gereksiz yere saçıp savurma.Zira böylesine saçıp savuranlar şeytanların dostlarıdırlar.Şeytan ise Rabb’ine karşı çıkmış, nankördür.”[2]
Sevgili kardeşlerim !
            Mümin geçirdiği vakitleri,kazandığı serveti,elindeki herşeyi dengeli harcayacaktır.Hz.Peygamber,”Kıyamet gününde insan,ömrünü nerede nasıl geçirdiğinden,rızkını nerede nasıl kazanıp harcadığından sorulacaktır.”[3] buyurarak bu konunun önemini belirtmişlerdir.Diğer taraftan dinin koruduğu değerler arasında,malın korunması da vardır.”Kişinin nefsi gibi serveti de mukaddestir.”Onu rastgele alanlarda harcamayacaktır.Kendinden sonraki nesillerin,kendi servetin de hakları olduğunu düşünerek daha iktisatlı olacaktır.Bu genel ilke,insanın çevreyle olan ilişkilerinde hemen hemen her alanda geçerliliğini korumaktadır.
            İsrafı önleyici en önemli etken inançtır.Ahirete inancı olmayan,hayatın sadece dünyadan ibaret olduğuna inanan insan çılgınca harcama yapmaktadır.Kapitalist tüketim anlayışı,bunun en önemli göstergesidir.”Sürekli tüket,sürekli ihtiyaç oluşturur.”anlayışıyla ,insanları tüketim makinası,alış-veriş budalası haline getiren bu anlayış,çevrenin kirlenmesine,insanların robotlaşmasına vesile olan bir düşünce tarzıdır.Mümin insan ihtiyacı olanı alır ve harcar.Hayatın sürekliliğine inanarak,bu dünyada ulaşamadığı nice nimetlere cennette nail olacağını düşünerek manen huzur bulur.Kuran bu zihniyeti şöyle açıklamaktadır.”Nefsani arzulara,kadınlara,oğulllara yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe…ziraat ürünlerine düşkünlük insanlara çekici kılındı.Bunlar,dünya hayatının geçici menfaatlarıdır.Halbuki varılacak güzel yer Allah’ın katındadır.[4]
            İsrafa ve lükse düşkün olanlar Kuran’da şiddetle kınanarak,ilahi azapla tehdit edilmişlerdir.Kasas suresi 58.ayette şöyle buyurulur:”Biz israf içinde yaşantısını sürdüren nice milletleri yok ettik.”
            Mümin çok boyutlu düşünen hayatını bu anlayışıyla sürdüren insandır.İtidalle yaşayan ifrat ve tefritten uzak durandır.Onun ilham kaynağı Kuran’da şöyle açıklanmaktadır:”Rahmanın kulları,harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler.İkisi arasında orta bir yol tutarlar.”[5]
            Hayatımızı plan ve programla sürdürelim.Attığımız er adımı ,aldığımız ve verdiğimiz her soluğa yerli yerinde kullanalım.İsrafın yaratılış kanunlarına muhalefet olduğunu unutmayalım.Yemede,içmede,çalışmada,harcamada,her sahada ölçülü olmaya gayret edelim.Unutmayalımki, bu dünya zevklerin tatmin yeri değil,ahireti kazanmaya vesiledir.Kaldıki meşru ölçüler bizim mutlu olmamız için yeterlidir.

            Nemutlu ölçüyle yaşayıp,israftan uzak durabilenlere !
           

[1] Kuran,Araf,7/31
[2] Kuran,İsra,17/26-27
[3] Tirmizi,Kıyamet:1
[4] Kuran;Ali İmran,3/14
[5] Kuran;Furkan,25/67