Aralık 13, 2012

ZULÜM DİNİMİZDE HARAMDIR


ZULÜM DİNİMİZDE HARAMDIR

Zulüm insanlara insanlık dışı yapılan her türlü tutum ve davranış,çağdaş dünyanın kabul ettiği insan haklarına aykırıdır.Bu tür tutum ve davranışların bir çok değişik şekilleri vardır.Öldürme,sindirme,aşağılama,makamını kullanarak aşağılama,parasıyla övünüp diğerlerine küçümseme gibi.Bu tür davranışlar aile bireyleri arasında olduğu gibi,işyerlerinde,apartmanlarda,köylerde,mahallelerde de zaman zaman olabilmektedir.
Sevgili müminler!
Hiçbir sebep insanların birbirine zulüm baskı ve işkence yapmasına gerekçe olamaz.Kuran-ı Kerim ve sevgili peygamberimiz bu tür ahlak dışı davranışları şiddetle yasaklamıştır.Kuran-ı Kerimde “Allah zalimleri sevmez” buyurulurken,hadis-i şerifte de şöyle buyrulmaktadır.”Zulme uğrayanın bedduasından sakınınız.Çünkü onunla Allah arasında perde yoktur.1 Böylece haksızlık ve insanlara maddi ve manevi her kötü davranmanın yanlış olduğu vurgulanmaktadır.Diğer yandan müslüman “Elinden dilinden kimsenin zarar görmeyip,güven içinde olduğu”2 insan olarak anlatılıp bu tür davranışlarda bulunanların yaptıklarının islam dışı olduğu dile getirilir.
Zulüm,baskı ve işkence,hak ihlalinin,adaletsizliğin saygısızlık ve sınır tanımazlığın açık bir göstergesidir.Zulmün olduğu yerde insanlar sindirilse de kargaşa huzursuzluk ve kin duyguları yaygındır.Yaşamanın zevki kalmaz.Çünkü bir tarafta ağlayan,diğer yanda kibirlenen zalimler ilan edilmemiş bir savaş halindedir.Her nekadar görünüşte mazlumlar bastırılmış,zalimler baskı olarak nefislerini tatmin etselerde ahirette kötü son onları beklemektedir.Sevgili peygamberimiz bu durumu şöyle anlatırlar:”Zulümden sakınınız.Zira zulüm kıyamet günü (sahibini saran)karanlıklar olacaktır.”3 Başka bir hadisi şerifte de;”Müflis kimdir?”şeklinde ashaba soru sorduktan sonra Allah’ın Resulü cevaplamaktadır:”Şüphesiz ki ümmetinin iflas edeni,kıyamet günü namaz,oruç ve zekat sevabıyla gelip,şuna sövdüğü,buna iftira ettiği,şunun malını yediği,bunun kanını döktüğü,şunu dövdüğü için iyiliklerinin sevabı şuna buna verilen ve üzerinde ki, kul hakları bitmeden sevapları bittiği taktirde de hak sahiplerinin günahları kendisine yükletilip sonrada cehenneme atılan kimsedir.4
Sevgili kardeşlerim!
İnsanların maddi ve manevi her türlü hakları korunmuştur.İslam insanların insan olduğunu,kimsenin etnik köken ve inancından dolayı kınanmamasını emreder.Nitekim Uhud savaşında emre itaat etmediklerinden dolayı sıkıntıya düşen peygamberimizin bu durumu bütün insanlığa örnek olarak şöyle anlatılır.”Sen Allah’ın rahmeti sayesinde onlara yumuşak davrandın.Eğer kaba ve katı yürekli olsaydın,onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi.”5 Böylece müslümanın haklı veya haksız durumlarda yumuşak huylu,affedici olması,öğütlenmektedir.O halde azgınlara,taşkınlara dur demeli,içimizdeki kötü duyguları gerektiğinde frenleyebilmeliyiz.
Sözlerimi bir ayet mealiyle bitiriyorum:”(Her işte) adaletli davranın.Şüphesiz ki; Allah adil davrananları sever.”6


1 Buhari,”Cihad”,180
2 Buhari,”İman”,4,5
3 Buhari,”Mezalim”,8
4 Müslim,”Birr”,59
5 Al-i İmran,2/159
6 Hucurat,49/9

YALANCI ŞAHİTLİK


YALANCI ŞAHİTLİK

Muhterem Müslümanlar!
Toplum hayatını zedeleyen,insanlar arasında güveni yok eden,düşmanlıkları körükleyen her türlü ahlak dışı faaliyet, dinimiz tarafından yasaklanmıştır.Bu tür işler büyük günahlardan olup,insanlar arasında var olan sevgi ve saygıyı tahrip etmektedir.
Dinimizin yasakladığı büyük günahlardan biri de yalancı şahitliktir.Bir müminin adaletin tecelli ettiği mahkemelerde haklıyı haksız,haksızı haklı gösterecek böylesine bir ahlaksızlığı yapması düşünülemez.Çünkü böylesine yalancı şahitlik Allah’a şirkten sonra gelen büyük günahlardan birisidir.Yüce Allah konuyla ilgili şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler!Adaleti titizlikle ayakta tutan,kendiniz,ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kimseler olun.(Haklarında şahitlik ettikleriniz) zengin olsunlar,fakir olsunlar Allah onlara (sizden) daha yakındır.Duygularınıza uyup adaletten sapmayınız.(Şahitliği) eğip,büker (doğru şahitlik yapmaz),yahut şahitlikten kaçınırsanız (biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan haberdardır.”1 Diğer taraftan sevgili Peygamberimiz (a.s) bir gün ashabına büyük günahları anlatırken,bunların Allah’a şirk koşmak,haksız yere insan öldürmek,ana-babaya asi olmak ve yalancı şahitlik yapmak olduğunu söylemişlerdir.2 Peygamberimiz olayları anlatırlarken beden dilini de kullanmışlardır.Buna yönelik olarak zaman zaman ayağa kalkmış,bazen de hiddetlenip yüzleri kızarmış ve bunu ses tonlarıyla dışarı vurmuşlardır.Yalancı şahitliği anlatırlarken de,bunun ne büyük günah olduğunu anlatmak için oturduğu yerden doğrulup dizleri üzerine yükselerek onu birkaç kez tekrarlamış,kızgınlığından yüzleri kızarmış ve şöyle buyurmuşlardır: “Şahitlik için çağrıldığı halde,bildiğini gizleyerek şahitlikten kaçınan kimse,yalancı şahitlik yapmış gibidir.”3
Değerli Müslümanlar!
Yalancı şahitlik yapan her şeyden önce kendine zulmetmiş ve şahsiyetini yaralamıştır.Çünkü birilerinin dünyası için kendi ahiretini (ebedi mutluluk yurdunu) satarak cehennemi tercih etmiştir.Bunun yanında, haklı çıkarmak için şahitlik yaptığı kimseye de kötülük yapmıştır.Çünkü haksıza yardım etmiş,onu haklı göstermiş,dolaylı gasp yaptırmış,aleyhine yalancı şahitlik yaptığı masum kimseye de zulmetmiştir.Mahkemenin güvenilirliğini zedelemiş,adaleti yanıltmıştır.Olayın vahametini anlatan Sevgili Peygamberimiz (a.s) şöyle buyurmuşlardır: “Ben de bir insanım.Sizler,aranızdaki anlaşmazlıkları bana getirmektesiniz.Olabilir ki,biriniz delilleri diğerinden daha iyi sunar ben de ondan işittiğim şekilde hükmedebilirim.Böylece kime kardeşinin hakkını vermişsem,ona ateşten bir parça vermiş olurum.”4
Yalancı şahitler hakkın tecellisine set çektikleri için toplumda itibar edilmeyen,güvenilmeyen,önemsenmeyen kişilerdir.Söyledikleri en doğru sözler bile şüpheyle karşılanır.İnsanlar inanmak istemezler.Dünyada sefaletten ahirette cehennemden kurtulamazlar.
Böylesine ahlak dışı bir işin keffareti yoktur.Yalnız tövbe etmekle de vebalden kurtulmak mümkün değildir.Çünkü bu, bir kul hakkıdır.Mağdur ettiği tarafın zararını telafi edip,özür dileyip,helallik aldıktan sonra Allah’tan af ve mağfiret dileyebilir.Aksine davranışların hiçbir manası ve hükmü yoktur.
Sözlerimi Yüce Allah’ın buyruğuyla bitiriyorum: “…Adaletli davranın.Şüphesiz ki Allah,adil davrananları sever.”5


1 Nisa,4/135
2 Buhari,”Şehadet”,10,Edep,6
3 Taberani,Mecmeuz,Zevaid,4/200
4 Buhari,”Şehadet”,27
5 Hucurat,49/9.

YAĞMUR


YAĞMUR

Muhterem Müminler!
Dünya nüfusunun çoğalmasıyla beraber,kaynaklarında yeterliliği tartışılmaya başlanmıştır.“Acaba dünya felakete mi sürükleniyor?...”İnsanlar açlıkla pençeleşecek mi?...Yağmurların azalması,küresel ısınmanın ortaya çıkışı,bütün bunların doğurduğu iklim değişiklikleri insanları “Ne oluyoruz.?” Şeklinde kaygılara sürüklemektedir.
Gerçekten de yer altı suları,nehirlerin varlığı,yağmurların cömertliği sayesinde canlılar hayatlarını sürdürebilmektedirler.Çünkü suyun olmadığı yerde canlıların yaşayabilmesi mümkün değildir.Başka bir ifadeyle nerede su varsa orada hayat,nerede su yoksa orada da çoraklık oluşmaktadır.Tarihi süreç içerisinde görülen bu manzarayı Yüce Allah şöyle açıklamaktadır:“Her canlıyı sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi?”1
Kainatla,güneşin doğuşundan,rüzgarların esişine,bulutların oluşumundan yağmurların damla damla süzülüşüne,bitkilerin suya doyumuna,çiçeklerin gülümsemesine varıncaya kadar,her şeyde hakim olan güç ve rahmet cilveleri insanı düşünmeye davet etmektedir.Yüce Allah konuyla ilgili şöyle buyururlar:“…Allah’ın gökten indirip onunla ölmüş yeryüzünü dirilttiği suda…rüzgarı dilediği gibi estirmesinde,gökle yer arasında emrine amade bulutlarda,akıl sahibi bir topluluk için ayetler vardır.”2
Sevgili Müminler!
Son yıllarda ülkemizde ve dünyada görülen kısmi kuraklıklar yer altı sularının azalışı suyun ve yağmurun hayatımızda önemli olduğunu ortaya koymuştur.Öyleyse fiziki manada yağmur nedir?Yağışın oluşumu kolay ve sade değil oldukça çok yönlü güçlükleri vardır.Uzaydan yahut yeryüzünden buz kristal çekirdekleri veya yoğunlaşma üst atmosfere kadar ulaşır.Yerden yükselen hava genişleyerek nem şartları altında yoğunlaştıktan sonra,önce bulut damlacıkları oluşur.Sonra karşılıklı münasebetlerle bulut damlaları yağmur damlası haline gelir.Daha sonrada rahmet misali yeryüzünü okşarcasına damlacıklar düşmektedir.Yağmur damlalarının yere düşme hızları bile son derece hesaplıdır.“O (Allah) gökten yağmuru bir ölçüye göre indirmektedir.”3 Yağmurun hammaddesi ise,dünyanın büyük bir çoğunluğunu oluşturan okyanuslardır.Okyanuslarda buharlaşan su,zamanla yağmur haline gelmekte,rüzgarın yardımıyla Yaratıcı dilediği yere rahmetini indirmektedir.Yağmur geniş manada tuzlu suyun,tatlı suya dönüşmesi olayıdır.Bir yıl içerisinde yaklaşık olarak 505 milyon kere milyon ton su yoğunlaşmaktadır.4 Yoğunlaşan bu suyun hammaddesi ise, okyanuslardaki buharlaşmanın yoğunlaşmasıdır.Kuran- Kerim’de bu olay şöyle anlatılır:“Görmedin mi ki,Allah bulutları sürüklüyor.Sonra bulutların arasını topluyor (birbirine sıkıştırıyor.),sonra onu bir yığın haline getiriyor.İşte görüyorsunuz ki,yağmur bunların arasından çıkıyor.Allah gökte dağ halindeki birikintilerden dolu indiriyor da dilediği kimseye bununla musibet veriyor.Dilediğinden de onu bertaraf ediyor.”5
Aziz Müslümanlar!
Birçok nimet zamanla kanıksanmakta,önemsiz gibi görünebilmektedir.Oysaki her şey zıddıyla tanınmaktadır.Kuraklıklar yağmurun önemini bize anlatan bir hatırlatmadır.Kuran-ı Kerim’de bu olayı vurgularcasına şöyle buyurur: “Şimdi içip durmakta olduğunuz suyu gördünüz mü? Onu buluttan siz mi indirdiniz,yoksa Biz miyiz indiren?”6
Bu son ayet doğrudan doğruya günümüze bakmakta ve kuraklık karşısında aciz kalan insanlara,Allah’ın rahmetinden başka bir ümit kapılarının bulunmadığını hatırlatmaktadır.Gerçektende tabiat olayları karşısında dünyanın süper güçleri aciz kalmakta,acziyetlerini itiraf etmektedirler.Öyleyse Yüce Allah’a rahmetini biz kullarından esirgememesi için dua etmeli,tabiatın dengesini bozmamak için yeryüzünü kirletmemeliyiz. Bu dünyanın ve kainatın sadece bizim değil,bütün canlıların olduğu bilinciyle yaşamalıyız.Gezdiğimiz yerleri,içtiğimiz suları,tükettiğimiz maddeleri,boşalttığımız atıkları hep bu duyarlılıkla yapmalıyız.
Sözlerimi mutlak güç olan Allah’ın buyruğuyla bitiriyorum:“De ki; suyunuz çekiliverirse,söyleyin bakalım,size kim bir akarsu getirebilir ?”7


1 Enbiya,21/30
2 Bakara,2/164
3 Zuhruf,43/11
4 Tuna;Taşkın;Etrafımızdaki Hava,s.26 1981 İst
5 Nur,24/43
6 Vakıa,69/68-69
7 Mülk,67/30

UTANMA DUYGUSU


UTANMA DUYGUSU

Muhterem müminler!
İslam dini, insanların erdemlerle donatılması için yapılması gereken her güzelliği içeren bir dindir.O, doğruyu,sanatı,fazileti insanlara emretmekte,kötüyü,ahlaksızlığı her türlü aşırılığı da yasaklamaktadır.
İnsanı insan yapan dinimizin ahlaki güzelliklerinden biri de utanma duygusudur.Utanma duygusuyla insanların yüzleri kızarmakta,kendilerinde heyecan oluşmakta,kelimeler özenle seçilmekte,mimikler ona göre yapılmaktadır.Utanma duygusuyla insanlar günah işlemekten çekinmekte,toplumdaki adi suçlar azalmaktadır.Utanma duygusuyla toplumun erdem sigortası oluşmakta,insanlar birbiriyle hayırda yarışmaktadır.Utanma duygusuyla insani ilişkilerin boyutu mana kazanmakta,insanlardaki ahlaki kalite artmaktadır.Utanma duygusuyla gençliğin taşkınlıklarının önüne set çekilmekte,gençlerin heyecanları olumlu yöne kanalize edilmektedir.Utanma duygusuyla eşler arasındaki aile bağları güçlenmekte,bir ömür boyu beraberlikler mutlu olarak sürdürülmektedir.
Utanma duygusu Yüce Allah’ın sahip olduğu güzel bir duygudur.Peygamberlerin birinci vasıfları arasındadır.1 Ahlak bahçesinin en nadide çiçeklerinden olan utanma duygusunu Sevgili Peygamberimiz(a.s) şöyle anlatırlar:”Gerçek manada Allah’tan utanın.”Ashap bunun üzerine:“Ya Resulullah Allah’tan utanıyoruz.”Peygamberimiz bunun üzerine şöyle buyurdu:“Hayır,Allah’tan gerçek manada utanan kimse vücudundaki bütün organları haramdan korusun.Ölümü ve kabirde çürüyeceğini sık sık hatırlasın…İşte bunları yapan gerçek manada Allah’tan utanan kimsedir.”2
Utanma,insanı günahlardan alıkoyan bir duygudur.Yüce Allah sonsuz rahmetiyle inananları nefis ve şeytanla mücadelede yalnız bırakmamış bizi savunma sistemleriyle donatmıştır.İçimizden gelen kötü duygulara karşı,imanımızdan gelen utanma duygusu,“Yapma ayıptır.Allah’tan kork.Kullarından utan.” gibi manevi seslerle bizi günahlara karşı korumaktadır.Hz.Peygamber (a.s) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyururlar:“Utanma imandandır.”3 Öyleyse bir insanda iman ne kadar tahkik ise,utanma da o oranda fazla olacaktır.Böylece günahlara karşı koyma gücü de aynı oranda güçlü olacaktır.İman zayıflarsa,utanmada aynı oranda zayıflayacak,insanın içinden gelen kötü duyguları önleyecek hiçbir baraj kalmayacaktır.
Sevgili Kardeşlerim!
İmanın olmadığı toplumlarda,utanma da yoktur.Günümüzde materyalist toplumlara baktığımızda,arzuların köleleştirdiği yığınlar,kural tanımayan anarşistler,kazanma adına her şeyi yapabilen paranın kölelerini görmek mümkündür.Bu tür insanlar gayelerine ulaşmak için her yolu deneyecek,kanunların boşluğundan yararlanıp kamuyu da aldatabileceklerdir.Polisiye tedbirlerle böyleleriyle başa çıkmak mümkün değildir.Böyle insanlar günahlardan etkilenmediği gibi,zevk almaya da başlayacaklardır.Kuran-ı Kerim bu insanları şöyle anlatmaktadır:”Kötü işleri kendisine süslendirilip de onu güzel görmeye başlayan kimse yok mu?İşte Allah dilediğini böyle sapıklığa atar.Dilediğine de doğruyu gösterir.Onlar için kendini üzme.Muhakkak Allah onların yaptıklarını bilir.4
Aziz Müminler!
Utanmanın olmayacağı alanlarda vardır.Bunların başında öğrenme ve eğitim gelmektedir.Rasulullah’a ashabın hanımları en mahrem hususları bile sorabiliyorlardı.Peygamberimiz (a.s) buna mani olmadığı gibi onları överek şöyle buyuruyordu:”Ne mutlu ensarın kadınlarına!Onların utanma duyguları ilim öğrenmelerine engel olmamıştı.”5
Utanmayı hayatımızda ilke edinelim.Kusurlarımız olsada onları gizleyelim.İnsanlarında yaptığı kötü işleri açığa çıkarmamaya çalışalım.Allah’ın bir isminin de “Settar” (çok örten) manasına geldiğini bilelim.Allah dostlarının birbirlerine tavsiyelerinden biri de “Edep” olduğunu asla unutmayalım.


1 Tirmizi,”Nikah”;1
2 Müsned,1/387
3 Buhari,”Edep”;77
4 Fatır,35/8
5 Buhari;”İlim”;50

UMRE


UMRE

Sevgili Kardeşlerim!
Allah’a inanan O’nun emir ve yasakları doğrultusunda hayatına yön veren müminin yapacağı her iş,Rabb’inin rızası doğrultusunda olmalıdır.Çünkü müslüman ufuklar ötesini gören ileri görüşlü insandır.Başkaları gibi sadece dünyayı ilgilendiren işlerle meşgul değildir.Hem dünyayı hem de ahireti imara çalışan bir inşa insanıdır.
Müslümanın yaptığı güzel işlerden biri de umre ibadetidir.Umre ziyaret manasına gelmektedir.Dini bir terim olarak ise,”Belirli bir zamana bağlı olmaksızın ihrama girerek Kabe’yi tavaf etmek,Safa ile Merve arasında sa’y yapmak ve tıraş olup ihramdan çıkılarak yapılan bir ibadettir.Yüce Allah,konuyla ilgili şöyle buyururlar:”Haccı ve umreyi Allah için tamamlayın.”1
İnsan olarak hepimizin bazı yanılgıları vardır.Geçmişimize baktığımızda pişman olduğumuz,ah çektiğimiz,olmaması gerektiğini düşündüğümüz,nice işlerimiz olmuştur.Onların verdiği ızdıraplar bizim üzerimizde bir dağ misali ağırlık oluşturmaktadır.Böylesine sıkıntılı durumlarda,dinimiz inananlara değişik açılımlar sunmaktadır.Umre ibadeti,kirlenen sinelerimizi temizleyen bir iksirdir.Rasulullah (a.s.) konuyla ilgili şöyle buyururlar:”Umre,diğer bir umre ile arasındaki günahları silip temizler”2Umre yapan mümin günahlarından arınma lütfuna nail olmuştur.Kararan ruhu nurlanır.Günahların oluşturduğu kabuslar yok olur.
Diğer taraftan islam tarihinde okuduğumuz mübarek mekanlar içimizde özlem olarak durmaktadır.Tarihten günümüze bütün müslümanlar bu duyguyu zaman zaman terennüm ederler.Mekke-i Mükerreme hakkında Yüce Allah şöyle buyururlar:”Şüphesiz alemler için bereket ve hidayet kaynağı olarak kurulan ilk ev,elbette ki Mekke’de bulunan (Kabe)’dir.”3Görüldüğü gibi Allah’ın ismini zikrettiği şehirlerin başında Mekke gelmektedir.Diğer taraftan hayatının yaklaşık elli yılını burada geçiren Hz Muhammed(a.s.)’da hicret esnasında şöyle demişlerdir:”Ey Mekke!Senden ayrılmak mecburiyetinde olmasaydım seni asla terk etmezdim.”Günde beş vakit kendisine döndüğümüz Kabe-i Muazzama burada olduğu gibi,Safa-Merve tepeleri,Mina,Arafat’ta yine Mekke’de bulunmaktadır.Rasulullah’ın dünyaya teşrif ettikleri evleri,birçok sahabinin kabrinin bulunuduğu “Cennetü’l-Mualla” yine buradadır.
Bütün bunların ötesinde Hz İbrahim’in hatıraları,Rasululah’ın silinmeyen izleri bu coğrafyanın asli izleridir.
Akabe biatlarıyla Sevgili Peygamberimize sinelerini açan ensar şehri Nurlu Medine müslümanların ikinci kutsal şehridir.Manevi iklimiyle gidenleri büyüleyen,yeryüzünün ve kainatın efendisini bağrında saklayan bu güzelim coğrafya müslümanların ziyaret arzusuyla yanıp tutuştukları ne güzel mekanlardır.Her müslüman Rasulullah’ın şu hadis-i şerifinin müjdesiyle yanıp tutuşmaktadır:”Kim beni vefatımda ziyaret ederse,hayatımda ziyaret etmiş gibidir.”4Rasulullah’ı ziyaret etmek,O’nun manevi huzurunda bulunmak yeryüzünde geçirilen vakitlerin en güzelidir.
Muhterem Kardeşlerim!
İletişimin,ulaşımın olağanüstü gelişip insanlığa hizmet ettiği günümüzde,Allah’ın bize tavsiye bulunduğu dini vecibeleri yerine getirelim.Fırsatlar elde iken değerlendirelim.İnsanların çoğunun bu özlemi çekmesine rağmen nail olamadığı hac ve umre ibadetlerimizi yerine getirelim.
Ne mutlu nurlu beldelere özlem çekenlere!

1 Bakara,2/196
2 Müslim,”Hac”,437
3 Al-i İmran,3/96
4 Keşfül-Hafa,2/250,Beyrut,1351

TÜKETİCİNİN HAKLARI


TÜKETİCİNİN HAKLARI

Varlıkların en şereflisi olan insanın bazı temel hakları vardır.Bu hakların en belirginleri,inancını yaşama,can ve mal güvenliği,aklın ve namusunun korunmasıdır.Sevgili peygamberimiz en son hitabesinde,insanın,can,mal ve ırzlarının her türlü saldırıdan korunduğunu1 bildirmesi bunun en güzel ispatıdır.
İnsanın üretme hürriyeti olduğu gibi,tüketme hürriyeti de vardır.Tüketici olan insanın bu yönüyle de üreticilerden bazı beklentileri vardır.Çünkü tüketici,harcadığı parasıyla kendine zarar veren eşyayı almamalıdır.Aldatılmamalıdır.Söz konusu ürünleri tüketirken sağlığını kaybetmemelidir.Öz ifadesiyle insan tüketici yönüyle “Ne zarar görmeli ne de zarar vermelidir.2
Sevgili kardeşlerim!
İslam dini her meselede olduğu gibi bu konuda da genel prensipler koymuş malın üretim ve tüketim safhasında uyulması gereken kuralları belirlemiştir.Konuyla ilgili Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:”Ölçüyü tam yapın.Eksik verenlerden olmayın.Doğru teraziyle tartın.İnsanların mal ve haklarını eksiltmeyin.Yeryüzünde bozgunluk çıkartıp karışıklık çıkarmayın.3 Ölçüde ve tartıda karışıklık çıkaranların vay haline.Onlar insanlardan ölçerek bir şey aldıklarında tam ölçerler.Fakat kendileri onlara bir şey ölçüp,yahut tartıp verdiklerinde eksik ölçüp eksik tartarlar.Onlar o büyük gün için dirilticeklerini sanmıyorlar mı?Öyle bir gün ki,(o gün)insanlar alemlerin Rabbi’nin huzuruna çıkacaklardır.4 Ayetleri,çağlar boyu bütün inananların rehberi olmuştur.
Sevgili peygamberimiz (a.s)’da “Aldatan bizden değildir.””Kusurlu bir malı, ayıbını söylemeden satmak bir müslümana helal olmaz.5 Buyurmaları ticari ölçülerin en belirginleridir.Diğer yandan Allah’ın kıyamet gününde kendileriyle konuşmayacağı,rahmet nazarıyla bakmayacağı kişilerden birinin de “Yalan yere yemin ederek ticaret malını fahiş bir fiyatla satmaya çalışanlar”6 olduğunu belirtmeleri tüketicinin korunmasına yönelik önemli yaptırımlardır.
Peygamberimiz hem söz hem de uygulamalarıyla tüketiciye koruyucu icraatlar yapıyordu.Çarşıda denetim yapıyor,buğdayı kontrol ediyordu.Hatta say yaparken bile insanları aldatarak mal satmanın caiz olmadığını belirtmesi,böylece piyasanın doğal haliyle oluşmasını sağlaması tüketicinin korunması hususunda önemli delillerdendir.
Aziz kardeşlerim!
İslam genel olarak hak kavramına büyük önem vermesi dolayasıyladır ki,satın alınan mal veya ürünlerin kusurlu çıkması halinde,belirli zaman dilimlerinde bunları geri verme hakkı tanımış böylece her türlü aldanma,aldatma ve hileye karşı tüketicilerin haklarını korumayı amaçlamıştır.Öyleyse insanlara hizmeti şiar edinen müslümanlar olarak ürettiğimiz her şeyin kaliteli olmasına özen gösterelim.Malların son kullanma tarihinden sonra satılmasına engel olalım.Kötü ve kusurlu malları çok güzelmiş gibi sunmayalım.Sadelik içerisinde içi dışı bir olan söylediğini uygulayan insanlar olalım.İnsanların cehaletinden ve ihtiyacından yararlanarak fahis kar yoluna baş vurmayalım.Bunları yapmanın da bir kul hakkı olduğunu asla unutmayalım.
Ne mutlu hakka ve hukuka riayet edebilenler!


1 Tirmizi”,Cuma”,80
2 Bakara,2/79
3 Şuara,26/181-183,İsra 17/35
4 Mutaffifin,83/1-6
5 Müslim,”İman”,164,Ebu davud,”Buyu”,50
6 Müslim,”İman”,171

TEMBELLİK


TEMBELLİK

Sevgili müminler!
İnsanı en güzel şekilde yaratan Allah ona sınırlı bir ömür vermiştir.O bu sınırlı ömürle dünyasını mamur edeceği gibi ahireti de kazanacaktır.Geçirdiği her an ve dakikadan da sorumlu olacaktır.Bu yüzdendir ki insan ömrünü çok verimli bir şekilde kullanması gerekmektedir.Bunun için de çok çalışmalı,çok düşünmeli,her şeyi yerli yerinde kullanmaya itina göstermelidir.Çalıştığının karşılığını göreceğini bildiren Yüce Allah ,şöyle buyurmaktadır:”İnsan yalnız çalıştığının karşılığını alır.”1
Sevgili peygamberimiz (a.s),müminlerin her işte olduğu gibi bu konuda da örneğidir.O hayatın her safhasında çalışmıştır.Hendek kazılırken taş kırmıştır.Mescit yapılırken işçilik yapmıştır.Evde elbisesini dikmiş,ayakkabısını tamir etmiştir.Çobanlık yapmış,ticaret yapmış,arkadaşlarıyla beraber bilfiil savaşa katılmıştır.Başkalarına yük olmayı değil,onlara yardımcı olmayı ilke edinmiştir.El emeğine son derece önem vermiş ve herkesinde buna çok dikkat etmesi gerektiğini vurgulamıştır.Konuyla ilgili de şöyle buyurmuşlardır:”Hiç kimse elinin emeğiyle kazandığından daha hayırlı bir lokma yememiştir.”2
Aziz müminler!
Müslüman tek boyutlu düşünen insan değildir.O zamanı en ince teferruatıyla düşünen ve planlayan insandır.Kısacık kalacağı bu dünyayı imar ettiği gibi,ebedi kalacağı sonsuz hayatı da asla ihmal etmez.İnsan dünyasını ve ahiretini,hayatındaki maddi ve manevi çalışmalarıyla kazanabilir.O bu dünyada alıp verdiği soluklardan,ve bu solukları nerede nasıl tükettiğinden dahi sorumlu olacağını bilen insandır.Allah dostları ve yeryüzünün kandilleri diye nitelendirilen insanlar yürürken,yatarken,otururken her fiillerinde çift boyutlu düşüne gelmişlerdir.Onların uykusu ibadet,düşüncesi ibadet,maişet gayesiyle yaptıkları çabalar yine ibadettir.Yine onlar bir tarafta savaşırken,diğer tarafta eser yazmışlardır.Yolda yürürken Allah’ı zikretmişlerdir.Öz ifadeyle onların ömürleri dolu doludur.
Aziz müminler!
Çalışmayan insan ihtiyaçlarını temin edebilmesi için, ya başkalarının eline bakacak veya el avuç açıp dilenecektir.Sevgili peygamberimiz dilenmeyi yermiş ve şöyle buyurmuşlardır:”Dilenciler,kıyamet gününde yüzlerinde dilencilik lekesiyle haşrolunacaklardır.”3
Sevgili kardeşlerim!
Günümüzdeki batı medeniyeti ve bu medeniyetin oluşturduğu muazzam ürünlerin her biri çok çalışmanın ürünleridir.Hiç bir devlet durup dururken milli gelirlerini artırmamıştır.Büyük çabalar sonucu,müreffeh devletlerin halkı zenginleşebilmişlerdir.Fakirlik aynı şekilde hiçbir milletin kaderi değildir.Çalışan eninde sonunda başarıya ulaşacaktır.Diğer yandan hayatını verimli bir şekilde planlayıp değerlendiren insanın,gayretlerinin karşılığının en güzel şekilde verileceği şöyle açıklanmaktadır:”Erkek veya kadın,mümin olarak kim iyi işler yaparsa,elbette ona hoş bir hayat yaşatacağız.Ve onların mükafatlarını yapmakta olduklarının en güzeliyle vereceğiz.”4 Sözlerimi tembelliği yeren,çalışmanın sonuçlarının ne kadar güzel olacağını anlatan, bir ayet mealiyle bitiriyorum:”De ki,çalışın,yapın.Yaptıklarınızı, Allah da,Peygamber’i de,müminler de göreceklerdir.Sonra gaybı da,görülen alemi de bilen Allah’ın huzuruna döndürüleceksiniz.O da size yapmakta olduğunuz bütün işleri haber verecektir.”5
Ne mutlu hayatlarının her anını değerlendirebilenlere!


1 Necm,53/39
2 Buhari,”Buyu”,15
3 Ebu Davut,”Zekat”,26
4 Nahh,16/97
5 Tevbe,9/106

TEBLİĞ


TEBLİĞ

Muhterem müminler!
İnsanı mükerrem bir varlık olarak yaratan yüce Allah,diğer varlıklardan farklı olarak ona nice hasletler bahşetmiştir.İnsanların sahip olduğu en güzel meziyet ise O’nun akıl sahibi olmasıdır.Akıl insanın doğruyu bulmasında en önemli faktördür.Ancak bilinen bir gerçektir ki,her zaman akıl doğruyu bulmada yeterli olmamaktadır.Bu yüzdendir ki,Allah insanları akılla doğruyu ve güzeli bulmaları için peygamberler göndermiştir.Bin bir türlü zorluğa ve çileye katlanan bu güzel insanlar,Allah’ın emir ve yasaklarını,insani ve ahlaki erdemleri her türlü zorluğa rağmen tebliğ etmişlerdir.Peygamberlerin gönderilmesi,toplumda irşad ve davetin gerekliliğini anlatan,en güzel delildir.
İnsanlar yaratılışları gereği her zaman irşada ihtiyaçları vardır.Bilindiği gibi kazanılan bilgiler kullanılmadıkça,hatırlanmadıkça zamanla unutulmakta ve beyinden silinmektedir.“Ettekrarü (tekrar) Ahsen (çok güzeldir) velevkane (olsada) yüzseksen” sözü bu hususu ne güzel anlatmaktadır.Hayatımızın her safhasında bildiğimiz nice bilgileri zamanla kaybedebilmekteyiz.Diğer bir ifade ile oksitlenme sadece metallerde değil,insanın fikrinin emeğinde de olmaktadır.Yüce Allah en iyi tanıdığı insanlara “Öğüt ver,doğrusu,öğüt inananlara fayda verir.1 ayetiyle insanlara davetin gerekliliği vurgulanmaktadır.Gerçekten de yaratılışı gereği insan,her daraldığında ilahi mesajlarla ruhu canlanmakta gönül huzuru bulmaktadır.Kuruyan gönlünü ilahi yağmurlarla sulamaktadır.Önyargılı olan ve Allah’ın rahmet ve davetine kapalı olanlar ise tarihte olduğu gibi günümüzde de gerçeklere gönüllerini kapayıp,tebliğ elçilerine sırtlarını dönmektedirler.Ancak kazananlar,hakka gönül verenler,kaybedenler kulaklarını tıkayıp gözlerini kapayanlar olacaklardır.
Sevgili kardeşlerim!
İslam dini bütün fertlere,hakkı anlatma ve bu uğurda çalışma hususunda sorumluluk yüklemiştir.”Siz insanlar arası çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz.İyiliği emreder kötülükten sakındırırsınız.”2 ayeti her bir müminin bildiklerini insanlara anlatmasını ve paylaşmasını vurgulamaktadır.Her sözü insanlığa güzellik saçan peygamberimiz(a.s)da;”Sizden kim bir kötülük görürse şayet gücü yetiyorsa onu eliyle değiştirsin.Buna gücü yetmiyorsa diliyle o kötülüğü değiştirsin.Eğer buna da gücü yetmiyorsa o zaman kalbiyle buğzetsin.İmanın gereği olan en alt sorumluluk anlayışı budur.3”Bu hadisi şerife göre her bir mümin kendi iç dünyasından çevreye doğru başta nefsine olmak üzere ailesine, akrabalarına ,komşularına herkese doğruları anlatacak bunun sonucu da kötülükler zemin bulmayacak ve kökü kuruyacaktır.Bu görev yapılmadığında ise,toplumun bütünü oluşacak olumsuzluklardan etkileneceklerdir.Diğer yandan sevgili peygamberimiz (a.s) da konuyla ilgili şöyle buyurmaktadır:”Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki ya iyiliği emreder ve kötülükten sakındırırsınız.Yahutta Allah size genel bir sıkıntı verir.Sonra kurtulmak için Allah’a yalvarırsınız da duanız kabul edilmez.”4
Sevgili müminler!
Tarihte insanlık peygamberlere ne kadar muhtaç idiyse, günümüzde de insanlar,islam emir ve yasaklarını güzellikle anlatan gönül erlerine muhtaçtır.Bütün varlıkları Allah namına seven Yunuslar,kapısını gönlünü herkese açan Mevlanalar gibi kalbi ve dili birbiriyle paralel dava insanları bir millet için en güzel sermayedir.
Sözlerimi bir ayet mealiyle bitiriyorum:”Ey! Muhammed Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır.Onlarla en güzel şekilde mücadele et.Doğrusu Rabbin kendi yolundan sapanları daha iyi bilir.”5
“Allah’a davetten daha güzel söz var mıdır?”6


1 Zariyat,55
2 Ali İmran,3/110
3 Tirmizi,”Fiten”,11
4 Tirmizi,”Fiten”,9
5 Nahl,16/25
6 Fussilet,41/33

TAKVA


TAKVA

Muhterem Müminler!
Sonsuzluk yolcusu olan insanın,bu süreç içinde huzurlu olması için kendine bir yol haritası belirlemesi lazımdır.Görülen ve görülmeyen yönleriyle bütün fiillerinde kırmızı çizgilerimiz nelerdir?Alt sınırlar ve üst sınırlar neler olmalıdır?Bunları göz önüne alırken özgürlüğümüzü çiğniyor muyuz?Yoksa bunlar mı bize daha güvenli bir hayat sunuyor?Bu soruların cevabını naslarda bulup sistem haline getirmemize takva denilmektedir.Başka bir ifadeyle takva,insanın tabii iç güdülerine ve eğilimlerine engel olmasıdır.Kontrol edilmediğinde insani iç güdüsünde var olan azgın duyguları mağlup etmesi,kör iştah ve ihtiraslarına gem vurmasıdır.
İnanmış insanların en belirgin özelliklerinden biri de takvadır.Allah kendi iradesi doğrultusunda yaşamayı ilke edinen insanları övmekte ve şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler!Ahiret için çok azık edinin.Biliniz ki,azığın en hayırlısı takvadır.Ey akıl sahipleri!Benden (emirlerime muhalefetten) sakının.”1 Takva üzere yaşamaya çalışan müminin hayatının teoriği de şöyle anlatılır:
Takva sahibi iyilik üzere yaşar.Nerede bir hayır ve güzel iş varsa onun arkasından koşar.İbadetlerini mutlaka yapmaya çalışır.Sabır kahramanıdır.O’nun duyguları ne patlamakta ne de yok olmaktadır.Soğukkanlı yaşamayı kendine ilke edinendir.Kuran-ı Kerim’de konuyla ilgili şöyle buyurulur: “İyilik yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir.Asıl iyilik,o kimsenin yaptığıdır ki,Allah’a,ahiret gününe,meleklere,kitaplara,peygamberlere inanmaktır.(Sırf Allah rızası için) yakınlara, yetimlere,yoksullara,yolda kalmışlara,dilenenler ve kölelere sevdiği maldan harcamaktır.Namaz kılmak,zekat vermektir.Anlaşma yapıldığında sözünde durmaktır.Sıkıntı,hastalık ve savaş zamanlarında sabretmektir.İşte doğruluk bu vasıflara sahip olmaktır.Muttakiler de ancak onlardır.”2 Takvanın egemen olduğu insanlarda,iyilik,güzellik,yardımlaşması vardır.Bu konularda dayanışma içindedirler.Kötülük,düşmanlık ve ahlak dışı fiillerden uzak dururlar.Diğer taraftan günaha düşmemek için herkes birbirine oldukça telkinde bulunur.Konuyla ilgili Yüce Allah şöyle buyururlar: “Ey iman edenler!İyilik ve takva hususunda yardımlaşın,günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın.Allah’tan korkun,çünkü Allah’ın cezası çetindir.”3
Değerli Müminler!
Takvayı ilke edinen müminler de günah işleyebilirler.Ancak onlar yaptıklarının ezikliğiyle Yüce Allah’a pişmanlıklarını arz edip tövbe ederler.Yaptıkları yanlışlıkta ısrarcı değildirler.Bağışlanmaları için dua ederler.Bu konuya işaret olarak Yüce Allah şöyle buyururlar: “Yine onlar ki (takva sahipleri),bir kötülük yaptıklarında ya da kendilerine zulmettiklerinde Allah’ı hatırlayıp günahlarından dolayı tövbe ederler.Zaten günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir.Bir de onlar işledikleri kötülüklerde bile bile ısrar etmezler.”4
Takva üzere yaşamaya çalışan insan gerçek hürriyeti elde edendir.Çünkü takvanın özünde evrensel düzeyde bir özgürlüğün,eşitliğin ve kardeşliğin yer aldığı görülmektedir.Sevgili Peygamberimiz (a.s) gerçekte insanların aynı anne-babadan geldiğine işaret buyurarak aralarında herhangi bir üstünlüğün olmadığını açıklamaktadır:Konuyla ilgili Rasulullah’ın buyruğu şöyledir: “Adem ve Havva’nın çocukları olan insanlar,tam olmayan ölçek gibidirler.Hiçbiri ölçeğini doldurmamıştır.(Her birinde bir eksiklik vardır.)Allah kıyamet gününde soy ve sopunuzdan sormayacaktır.Bilakis O’nun katında en üstün olanınız O’ndan en çok korkanınızdır.”5
Muhterem Müslümanlar!
Takva,iman,ibadet,hayır,iyilik,adalet,doğruluk,barış ve hoşgörü gibi ahlaki değerlerin sosyal hayata yansımasıdır.Gerçek böyle olunca,hürriyetle din arasında hiçbir çelişki yoktur.Bilakis Allah’a kul olan,gerçek huzura sosyal ve iç barışa ulaşabilendir.
Ne mutlu takva üzere yaşayanlara!


1 Bakara,2/197
2 Bakara,2/177
3 Maide,5/2
4 Al-i İmran,3/135
5 A.b. Hanbel,Müsned,4/145

ŞÜKÜR


ŞÜKÜR

Sevgili kardeşlerim!
Kainatın Yaratıcı’sı bizi sonsuz nimetleriyle donatıp insan olarak dünyaya getirdi.Duyularımızı en mükemmel şekilde var etti.Hiçbir varlıkta olmayan donanımlarla kabiliyetli kıldı.Bütün bu birikimlerle doğan insanı sınamak için dünyaya gönderdi.Dünyaya gönderirken iyiyi kötüyü anlatan kitaplar ve onların açıklayıcısı peygamberler de gönderdi.Başka bir ifadeyle insanın elde ettiği her nimet o’nun,aldığı her nefes yine O’nun sayesinde oluyordu.Bu gerçeği anlatan bir ayette Allah şöyle buyurmaktadır:”Görmedin mi?Göklerde ne var,yerde ne varsa Allah hepsini sizin hizmetinize verdi.Açık ve gizli nimetlerini üzerinize yağdırdı.”1
İnsan zaman zaman kendini ve içinde bulunduğu nimetleri sorgulamalı.Elinizdeki nimet toprağın derinliklerinden çıkan bir ağacın meyvesi ise,Allah onu çeşitli evrelerden geçirerek bizim için hazırlamıştır.Eğer içtiğimiz bir bardak su ise,Allah okyanuslardan bulutlara,bulutlardan yeryüzüne indirmiş,sonuçta bardağımıza kadar gelmiştir.İnsan Allah’ın nimetlerini saymaya kalkışsa buna gücü yetmiyecektir.Öyleyse insan teslim olup Allah’ın şu ikazına kulak vermelidir:”Kim şükrederse ancak kendisi için şükretmiş olur.Kimde nankörlük ederse,bilsin ki Allah her bakımdan sınırsız zengindir.O övülmeye layıktır.”2
Değerli müminler!
Şükür,nimet,lütuf ve ihsanlarından dolayı Allah’a minnet ve şükran duygularımızı ifade etmektir.Şüphesiz ki her nimetin bir şükrü ve beraberinde getirdiği sorumluluklar vardır.Şükretmek sadece dille değildir.Bilakis elde edilen her nimeti Allah’ın buyurduğu şekilde değerlendirmektedir.Sözgelimi kazancımızın şükrü,zekat ve sadakalarımızdır.Bildiğimiz gerçekleri başkalarına anlatıp onları hayatımızda uygulamak,öğrendiklerimizin şükrüdür.Sahip olduğumuz sağlık ve afiyeti meşru dairede yaşayıp,enerjimizin bir kısmını insanlara hizmette harcamak sağlık ve gençliğimizin şükrüdür.
Şükür insana gönül huzurunu kazandırır.Diğer taraftan Allah’ın nimetlerinin artmasına bir vesiledir.Sürekli yakınma,eldeki nimetlere nankörlük yapmak ise,insanın elindeki güzellikleri götürdüğü gibi,belalara da çağrıdır.Konuyla ilgili Allah şöyle buyururlar:”Andolsun ki,şükrederseniz elbette size nimetimi arttırırım.Eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir.”3
Vefasızlığın,bencilliğin,haddini bilmezliğin yaygın olduğu dünyamızda,insanlara teşekkür edelim.Rabbimize her vesileyle şükredelim.Ve sevgili peygamberimizin şu duasını sıkça tekrarlayalım:”Allahım!Seni anıp zikretmek,nimetine şükretmek,sana layık ibadet etmek için bana yardım eyle.”4

1 Lokman,31/20
2 Lokman,31/12
3 İbrahim,14/7
4 Ebu Davud,”Vitir”,26

SONSUZLUK YURDU CENNET


SONSUZLUK YURDU CENNET

Sevgili Kardeşlerim!
İnsanın iç dünyasına ses verdiğimizde,onun sonsuzluk özlemiyle yaşadığını,sıkıntılardan üzülüp,güzelliklerden sevindiğini görürüz.Fanilikten ürperdiğini,dünya ve dünyadakilerden gerçek manada mutlu olmadığını anlarız.Böylesine bir varlığın sıradan şeylerle meşgul edilmeyip,ruhundaki özlemlere kulak verilmesi gerekmektedir.Bu cümleden olarak insanı en iyi tanıyan yüce Allah şöyle buyururlar:”Bilginiz,olsun;kalpler yalnızca Allah’ın zikriyle mutmain olur.”1
İnsanın en büyük özlemi ve hedefi Yaratan’ın rızasını kazanmak olmalıdır.Dünyada O’nun rızasını kazanmak gayesini güdenler mutlu oldukları gibi,ahirette de cennete gireceklerdir.Bir diğer ifadeyle O’nunla bütünleşenler her iki alemde de huzura kavuşacaklardır.Onu terk edenler ise,dünyada da ahrette de sıkıntı içinde kalacaklardır.
İman eden ve onu güzel işlerle süsleyenlerin ölümleriyle beraber gidecekleri yer cennettir.Cennet,Allah’ınhuzuruna günahkar olarak gitmekten korkanların ve nefislerini kötülüklerden arındıranların sosuzluk yurdudur.İnsanları güzelliklerin var olduğu mutluluk yurduna çağıran Allah şöyle buyururlar:”Rabb’inizin bağışlanmasına ve genişliği göklerle yer kadar olan cennete kavuşmak için yarışın.Orası muttakiler için hazırlanmıştır.”2
Aziz Kardeşlerim!
İnsanlar bu güzel mükafata ermek için öncelikle iman etmelidirler.İman ettikten sonra Rabb’lerine,kendilerine,ailelerine,vatanlarına karşı görevlerini yerine getirmelidirler.Yeri geldiğinde canlarını ve mallarını Allah yolunda feda ederek, insanların iyiliği için çalışarak, helal dairede rızıklarını temin ederek bu kutlu mekana ehil hale gelmelidirler.Allah cennettekilerin niteliklerini şöyle anlatırlar:”Onlar Rabb’lerinin rızalarına ermek için sabreden,namazı dosdoğru kılan,kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli aşıkar yoksullara veren,kötülüğü iyilikle savanlardır.İşte bunlar için dünya yurdunun iyi sonucu vardır.Bu sonuçta Adn cennetleridir.Atalarından,eşlerinden ve çocuklarından iyi olanlarla beraber oraya girerler.Melekler de her bir kapıdan yanlarına girerler(Ve şöyle derler) :Sabretmenize karşılık sizlere Dünya yurdunun sonucu olan cennet ne güzeldir”3
İnsanlar dünyada yorulurlar.Zamanla ellerindeki güzellikleri kanıksarlar.Hayattan zevk alamaz hale gelebilirler.Oysaki cennette ne yorgunluk vardır ne de bıkkınlık.Allah’ın sayılamayacak nimetleri onlar için seferberdir.Müminlerin gıpta edilecek bu halini anlatan bir diğer ayette Allah şöyle buyururlar:Rabb’lerine karşı gelmekten sakınanlar bölük bölük cennete sevkedilirler.Cennete vardıklarında kapıları açılır ve cennet bekçileri onlara şöyle derler:”Size selam olsun.Tertemiz oldunuz.Haydi ebedi kalmak üzere girin cennete.”4
Sevgili Kadeşlerim!
Bir kısmı dünyadakileri andıran,bazıları ise daha önce hiçbir nefsin bilmediği,çeşit çeşit cennet nimetleri,hayal ve ifade sınırlarımızın çok ötesindedir.Gönüllerin çekip gözlerin hoşlanacağı her şey oradadır.Bu güzellikleri anlatan Yüce Allah’ın sözleriyle sözümü bitiriyorum:
“Gerçekten cennet ehli sevinç ve mutluluk dolu bir yaşam içindedirler.””Orada taptaze meyveler ve arzu ettikleri her şey onlarındır.””Çok merhametli olan Rab’den bir söz olarak kendilerine “selam” vardır.”5”Allah onlardan razı,onlar da Allah’tan razıdırlar.”6
Ne mutlu! Varlığını Yaratanına feda edip karşılığında cennete gidebilenlere!


1 Rad,13/28
2 Ali İmran,3/133
3 Rad;13/22-24
4 Zümer,39/73
5 Yasin,36/55,57,58
6 Maide,5/19

ŞEFKAT KAHRAMANLARI ANNELERİMİZ


ŞEFKAT KAHRAMANLARI ANNELERİMİZ

Değerli Müminler!
Allah varlıkları erkekli dişili olarak yaratmış,yarattığı her varlığa kemale erme duygusunu vermiştir.Varlıklar içinde insana özel değer vermiştir.Bütün canlıları şefkat ve merhametiyle koruma altına almıştır.
Yaşadıkları sürece yavrularına şefkat ve merhametleriyle kol kanat açan anneler,Allah’ın Rahman ve Rahim sıfatlarının tecelli ettiği sevgi çağlayanlarıdır.Onlar çocuklarına;cehalette öğretmen,sıkıntıda yol gösteren,yokluk ve darlıkta ümit kapısı,hastalıkta doktor,eğlenme anlarında can dostlarıdır.
Gerçektende de anneler yavrularının sağlık ve mutlulukları için iyilik meleği olur.Çocuklarının sevinç ve hüzünlerinde gözyaşı dökerler,onların yücelme ve yükselmeleri için hep dua ederler.Anneler çocuklarını bir müddet karınlarında,doğum sonrası kucaklarında,ölünceye kadar da gönüllerinde sevgilerini taşırlar. “Ağlarsa anam ağlar, gayrisi yalan ağlar.”atasözü bu gerçeği ne güzel ifade eder.
İnsan kıymetini en iyi bilen Rabbimiz, “Anası onu nice sıkıntılara katlanarak taşımış,sütten ayrılması ise iki yıl içinde olmuştur”1 buyurarak onların yavruları için çektikleri zorluklara dikkatimizi çeker.Bütün gayesi çocuklarının mutlu olması olan ve onları asla kıskanmayan annelere “Onlarla dünyada iyi geçinin.”2 buyuran Allah, annelere karşı kötülükten ve olumsuz davranışlardan uzak durmayı da vurgulamaktadır.
Aziz Müslümanlar!
Sevgili Peygamberimiz (a.s) annelere güzel davranmayı öğütlemiş cihada gitmek isteyen sahabelere, annen baban var mı diye sormuş,var olduğunu öğrenince de “Sen onların bakımıyla ilgilen”3 buyurarak onlara hizmeti cihattan daha üstün bir ibadet olarak değerlendirmiştir.Diğer yandan kime hizmet edeyim ya Rasulallah? Diye soran başka bir sahabeye ise, üç kez peş peşe “Annene”4 buyurarak aile içinde annenin ne kadar önemli olduğunu vurgulamışlardır.
Değerli Kardeşlerim!
Tarih boyunca annelik hemen hemen bütün toplumlarda kadının en kutsal görevi olmuştur.Milletlerin gelecek garantisi,hayatın süsü 5 olan çocukların sağlıklı ve ruhi olgunlukla büyümeleri için anne vazgeçilmez bir unsurdur.Onsuz hayat olmadığı gibi,annelik duygusundan uzak duran kadının doğurduğu çocuktan da hayır beklenemez.Gerçekten de ruh hamurumuzu yoğuran,bizlere merhameti,sevgiyi dil ve din şuurunu aşılayan, insanlığı, öğretenlerin başında annelerımız gelir.
Varlığımızı kendilerine borçlu olduğumuz annelerin hizmetinde bulunmak,onların hayır dualarını almak,sevgi sözcüklerini işitmek ne büyük mutluluktur!Onları kırmak,horlamak,küçümsemek,önemsememek ise insanlık dışı bir davranıştır.Yaşlılık dönemlerinde bizden şefkat bekleyen bu abide kahramanları huzur evlerine terk etmekte islam ahlakı ve insanlıkla bağdaşmayan bir durumdur.
Sözlerimi Rasulullah’ın bir hadis-i şerifiyle bitiriyorum: “Cennet anaların ayağı altındadır.”6


1 Lokman,31/14
2 Lokman,31/15
3 Buhari,“Cihad” 138
4 Buhari,“Edep” 2;Müslim, “Birr” 1.
5 Kehf,18/46
6 Keşfü’l-hafa,1/387.

SALİH AMELLER


SALİH AMELLER

Sevgili Kardeşlerim!
İnsanların içgüdüsünde çalışma,üretme,hayal etme,tasarlama gibi duygular vardır.Bu duygular güzel işlere yönlendirilirse hayırlı sonuçlar elde edilebilir.Kötülüklere yönlendirilirse şer dediğimiz Allah’ın rızasının aksini doğuran fiiller ortaya çıkar.İslam insanın bu özelliğini hayırlara yönlendiren,onun maddi ve manevi her emeğini kutsayan bir dindir.İnsan ibadetlerini yaptığında,orada yaptığı her iş ve çalışma bir ibadettir.Dini litaratürde “salih amel” diye tanımlanan,Allah’ın hoşnutluğu kendisiyle kazanan her iş,Kuran-ı Kerim’de övülmüş ve şöyle denilmiştir:”Muhakkak ki iman edip salih amel işleyenler,yaratılanların en hayırlısıdırlar.”1İnsanı yücelten varlıkların en şereflisi derecesiyle taltif eden bu güzel çalışmaları yapanların ölüm sonrasında ki halleri de şöyle anlatılır:”Erkek veya kadın,kim mümin olarak faydalı işler yaparsa,elbette ona hoş bir hayat yaratacağız ve karşılığını yapmakta olduklarının en güzeli ile vereceğiz.”2Diğer taraftan salih amel işleyenler,cennetteki en güzel makam olan Firdevs cennetleriyle taltif olunacaklardır.Nitekim Yüce Allah şöyle buyururlar:”İman edip iyi davranışlarda bulunanlara gelince,onlar için makam olarak Firdevs cennetleri vardır.”3
Sevgili kardeşlerim!
Salih ameller nelerdir?Bu sorunun cevabını Yüce Allah şöyle açıklarlar:”Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyilik değildir.Gerçekte iyilik,Allah’a,ahiret gününe,meleklere,kitaplara ve peygamberlere iman eden,mal ve servete olan sevgisine rağmen onu yakınlara,yetimlere,yoksullara,yolda kalmışa,isteyip dilenene ve kölelere (özgürlüklerine kavuşmak için) veren;namazı dosdoğru kılan,zekatı veren ve söz verdiğinde sözünde duranlarla,zorda,hastalıkta ve savaş hallerinde sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır.İşte bunlar,doğru olanlardır.Ve muttaki olanlar da bunlardır.4
Sevgili müminler!
İnsanın insanlığını yükselten,sayesinde medeniyetler kuran ilim ve fikir hizmetleri de bu tür ibadetlerdendir.Hayatı uygulamalı salih amel örnekleriyle süslü sevgili peygamberimiz (a.s.),insan yetiştirmeyi,ilme hizmet etmeyi,sevabı kesilmeyen ibadetlerden sayarak şöyle buyurmuşlardır:”İnsan ölünce ardından amel defteri kapanır.Ancak üç kişi müstesnadır.Bunlar;sadakayı cariye (kamu yararına yapılan eserler) yararlanılan ilim,kişinin arkasından güzel yetiştirdiği salih evlattır.”5
Mümin insan her iş ve ibadetini,yalnız Allah’ın hoşnutluğu için yapar.Böylece diğer güzellikler onların arkasından gelir.Bunun sonucu olarak hem dünya hem ahirette mutlu olur.Sözlerimi asır suresinin mealiyle bitiriyorum:”Asr’a yemin ederim ki,insan gerçekten zarardadır.Bundan ancak iman edip güzel işler işleyenler,hakkı ve sabrı birbirlerine tavsiye edenler müstesnadır.”
Ne mutlu hayatını Allah’ın hoşnutluğu doğrultusunda geçirebilenlere!

1 Beyyine,98/7
2 Nahl,16/97
3 Kehf,18/107
4 Bakara,2/117
5 Müslim,”Vasiyet”,14

SAKATLAR VE GÖREVİMİZ


SAKATLAR VE GÖREVİMİZ

Sevgili müminler!
Dünyada yaşayan her bir insan fizikçe birbiriyle eşit değildirler.Kimi uzun boylu kimi kısa,kimi sağlıklı kimi hasta,kimi özürlü kimi sağlam,hülasa her bir fert bir diğerinden her yönüyle farklıdır.Dünyanın her bir yerinde olduğu gibi ülkemizde de nüfusun yaklaşık yüzde onu üretim kabiliyeti olmayan özürlülerden oluşmaktadır.Özürlü olan kardeşlerimizi acımak,terk etmek onlara gereken ilgiyi göstermemek insani bir vasıf değildir.Bilakis onlara sahip çıkmak,belirli alanlarda onlara istihdam sağlamak,gerektiğinde onların ihtiyaçlarını görmek ise her birimizin islami görevidir.Konuyla ilgili bizi aydınlatan sevgili peygamberimiz şöyle buyurmaktadırlar:”Bakıma muhtaç olanların sorumluluğu bize aittir.”1 Özelde özürlülülerin,genelde her müslümanın ihtiyacını karşılamayı ise yine peygamberimiz şöyle öğütlemektedir:”Kim bir mümin kardeşinin ihtiyacını karşılarsa,Allah’da onun bir ihtiyacını karşılar.Kim bir müslümanın sıkıntısını giderirse Allah da kıyamet gününde onun bir sıkıntısını giderir.”2 Diğer yandan sevgili peygamberimiz bizzat hasta,engelli muhtaç kimselere sahip çıkmış onlara şefkat ve merhamet göstermiştir.Görme engellilere rehberlik etmenin,işitme ve konuşamayanlara anlayacakları dilde iletişim kurmanın,muhtaçların ihtiyaçlarını gidermenin Allah katında sadaka olduğunu bildirmiş,sakatları toplumun tabii bir üyesi olarak kabul etmiştir.3
Sevgili kardeşlerim!
Hiçbir sakatın özrü kınanmamalı,şahsındaki eksiklik onun küçümsenmesine vesile olmamalıdır.Görmeyene “kör”,işitmeyene sağır,yürüyemeyene sakat gibi aşağılayıcı sıfatlar kullanılmamalıdır.Bu tür sözler gerek sakat,gerekse ciddi olarak kesinlikle söylenmemelidir.Peygamberimiz bu konuda müslümanları uyararak şöyle buyurmaktadır: “Kardeşinin derdine sevinip gülme,sonra Allah ona merhamet eder de seni onun sahip olduğu dertle müptela kılar.”4
Diğer yandan sakat olan kardeşlerimiz de hayatın sadece dünyadan ibaret olmadığını,uzun bir yolun yolcusu olduğumuzu,bu yolculukta hemen hemen herkesin bazen soyut,bazen somut rahatsızlıklara müptela olabileceğini bilmelidirler.Çekilen sıkıntılar sabırla karşılanırsa ibadet olduğunu ve metanetlerini korumalıdırlar.Sakatlık psikolojisiyle yaşamaktan kurtulup,kaderin bir cilvesi olarak durumlarını benimsemelidirler.Üstünlüğün sağlamlık,gürbüzlük,güçlülükte değil, yalnız ve yalnız takvada olduklarını bilmelidirler.Allah’ın insanların dış görünüşü değil,kalplerine ve amellerine göre değerlendirdiklerini bilmelidirler.5
Sevgili müminler!
Hayatımızı sürdürürken aynı tempo ve enerjiyle devam edemeyeceğini bilmeliyiz.Nice dostlarımızın aniden bir kaza ve belayla sakatlandıklarını zaman zaman görmekteyiz.Aynı durum bizim başımıza da gelebileceğini bilmeliyiz.Böylece sakat kardeşlerimize değer vermeli,gerek söz gerekse fiillerimizle onların gönüllerini almalıyız.Muhtaç olanlar varsa yardımda bulunmalıyız.Allahın nimetlerinin en güzelinin sağlık ve afiyet olduğunun idrakiyle yaşayıp,şükretmeliyiz.
Ne mutlu bulunduğu hale şükredebilenlere!

1Buhari,”Feraiz”,25
2 Buhari,”Mezalim”,3
3 Müsned,II,350,V,154,168-169
4 Tirmizi,”Kıyame”,54
5 Müslim,”Birr”,32

SAHABEYE KARŞI GÖREVLERİMİZ


SAHABEYE KARŞI GÖREVLERİMİZ

Sevgili Müslümanlar!
Yaşadığı dönemde Peygamber Efendimizi gören ve O’nun getirdiklerine iman eden kişilere sahâbî denir.Çoğulu ashâptır.Rasulullah’ın arkadaşları dostları demektir.
Peygamberimizin sohbet halkasında toplanan bu güzel insanlar vahyin indirilişine bizzat şahit olmuş ve islamın inceliklerini O’ndan öğrenmişlerdir.Samimiyetle uygulamayı kendilerinde sentez yapan sahâbiler,kendilerinden sonra gelenlere örnek olmuşlardır.
Saadet asrının hizmet kahramanı olan ashâb-ı kirâm,Allah’ın razısını kazanmak için mallarını,mülklerini,canlarını,cananlarını,her şeylerini Allah’ın yolunda terk edebilmişlerdir.Nitekim hicret esnasında hiç bir şey olmadan gitmişlerdir.Bu gidiş,kutsal davalarını yayma ve yaşama işlemidir.Onların bu fedakarlıklarını Yüce Allah överek şöyle buyurmuşlardır:”Muhacir ve ensârdan ilkler ve önde gidenler ve bir de iyilikte onlara tâbi olanlar var ya,Allah onlardan razı,onlarda Allah’tan razıdırlar.”1
Değerli Kardeşlerim!
Ashâb-ı kirâm islamın yayılışının en zor günlerinde sarsılmadan kenetlenmişlerdir.Açlık,susuzluk,ölüm korkusu vs. zorlukların hiç biri onlara geri adım attıramamıştır.İyi günlerde-zor günlerde Rasulullah’ın etrafından ayrılmamışlardır.İslam davasında yok olmayı şiar edinen ashab,önderleri Peygamberimiz (a.s.)’a “Anam-babam sana feda olsun Yâ Rasulullâh”diyerek O’nunla her zaman beraber olduklarını ifade etmişlerdir.
Sahabe,aldıkları yüksek ahlak ve manevi eğitimle gerçek hayatın ahiret olduğuna inanmışlardır.Dolayısıyla dünyaya değer vermekle beraber asıl hayatın ölüm sonrası olduğunun idrakıyla yaşamışlardır.Her insan toplulukları gibi onların da aralarında anlaşmazlıklar olmuştur.Ancak bunun sebebi dünyevi menfaat değil,Allah rızasını kazanma inceliğidir.Onların iç dünyasını en iyi bilen,tanıyan Rasulullâh (a.s.) şöyle buyurmuşlardır:”Ashabım hakkında Allah’tan korkun.Onlara kötü söz söylemekten sakının.Onları benden hedef seçmeyin.Onları seven beni sevmiş,buğzeden bana buğzetmiş olur.Onlara eziyet veren bana eziyet etmiş,bana eziyet veren Allah’a karşı gelmiş olur.2
Sevgili müminler!
Peygamberimiz (a.s.) bir çok hadîs-i şeriflerinde ashâb-ı kirâmın faziletini anlatarak şöyle buyurmuşlardır:”Ashâbıma kötü söz söylemeyin.Allah’a yemin olsun ki sizden birinizin Uhud Dağı kadar altını olsada tamamını Allah yolunda infak etse,onların cömertliğine hatta bunun yarısına bile ulaşamaz.”3 Öyleyse bütün ölen müminler gibi onları da hayırla yâd edelim.İslam tarihinde vukubulan üzücü olayları abartıp ashab arasında iyi-kötü ayırımı yapmayalım.Onlar hakkında hürmet ve sevgi sözcüklerini söyleyelim.Ölmüşlerimizi yargılamanın bizim işimiz değil,Allah’ın hakimiyetine girdiğini unutmayalım.
Sözlerimi ashâb-ı kirâm’ın Müslümanların hayatındaki önemini anlatan bir hadis-i şerifle bitiriyorum:”Ashâbım yıldızlar gibidir.Hangisine uyarsanız hidayete erersiniz.”4



1 Tevbe,9/100
2 Ahmet B. Hanbel,Müsned,7/57
3 Buhari,”Fezailü ashabün-nebi,1
4 Zehebî,Mizânül-İtidal,1/413

SABIR


SABIR

Muhterem müminler!
Bin bir türlü sıkıntıların var olduğu,her gün yepyeni sürprizlerin çıka geldiği bir dünyada yaşamaktayız.Zaman zaman yeryüzünün dar geldiği,yaşamanın görünüş itibariyle anlamsız olduğu bir hayat sürmekteyiz.Bu gerçeğe işaret eden yüce Allah “Muhakkak ki biz insanı,meşakkat imtihan ve çile yüklü bir hayatla gönderdik.”1 buyurmaktadır.Hayatın her safhasında,insanın bir yönüyle sıkıntıya maruz kalabileceği ve bununda kaçınılmaz olduğu da şöyle anlatılır.”Andolsun ki sizi korkuyla,açlıkla,fakirlikle,nefsinizle imtihan edeceğiz.Bütün bunları sabırla karşılaya bilenleri müjdele”2
Sevgili müminler!
Sabır,insanın dünyada başına gelen derin acılar,gönlünü daraltan sıkıntılar,beklemediği kaza ve belalar karşısında yegane sığındığı güvenli limandır.Mümin, sabrederek sonsuz bir hayata namzet olduğunu,Allah’a yöneldiğini bütün facia ve sıkıntıların uzun yolculukta ayak sürçmesinden ibaret olduğunun idrakiyle yaşayandır.Bu idrak ve inançla yaşamanında ibadet olduğuna inanandır.Onun ruh dünyasında;önce teslimiyet, sonra da tevekkül iki önemli basamaktır.İnançsız insanların ölüm ve musibet anlarında isyan sözleri,kaderi inkara yönelik ifadeleri bir gerçek iken,gerçek mümin karşılaştığı tüm zorluklar karşısında ebedler ülkesinin sonsuz yolculuğuna namzet olduklarına “Biz Allahtan geldik ve yine O’na döneceğiz.”3 Diyerek yaşadığı tüm acıların üzerine sabır külü serpendir.
Sabır insanın karşılaştığı acılar karşısında dövünüp zamanla Allah’a teslimiyeti değil, bilakis ilk anda metanetini korumasıdır.Nitekim sevgili peygamberimiz (a.s), bir kabristandan geçerken,mezar başında ağlayıp didinen yaşlı bir kadına rastlamış,sabretmesini ve gerçek sabrın da belaların insanın başına geldiği ilk anda gösterdiği sabır olduğunu ifade 4 etmişlerdir.
Değerli kardeşlerim!
Sabır insanın öfkelendiğinde kendine sahip olması,yapılan kötülüklere gerektiğinde iyilikle mukabele etmesi,şeytandan ve nefsinden gelen kötü duyguları engelliyebilmesidir.Allah’a bağlılık ve ibadet etmede ısrarlı olmasıdır.Başladığı bir iş ve projede istikrarını koruyabilmesidir.Fevrilik ve başıboşluktan uzak durmasıdır.Çünkü aşırılık ve başıboşluk insanları zarara sürüklemektedir.Hayatın kırılmaları karşısında böylesi bir tutum sergileyenler,bir diken batmasından en ağır hastalığa kadar her şeyin günahlarının affına vesile olacağını5 bilmektedirler.
Başarıların anahtarı,yükselmenin tılsımlı sırrı,başlangıcı acı sonu çok tatlı olan güzel ahlakın en güzel hasleti hakkında, sözlerimi Allah’ın buyruklarıyla bitiriyorum.”Onlar (müminler) sabrettiklerinden dolayı cennetin en yüksek dereceleriyle mükafatlandırılırlar.Orada esenlik dirlik dilekleriyle karşılanırlar.”6 “Ancak sabredenlere sonsuz ecir vardır.”7 “Allah sabredenlerle beraberdir.”8

1 Beled,90/4
2 Bakara,20/155
3 Bakara,20/156
4 Buhari,”Canaiz”,32
5 Buhari,”Merda”1
6 Furkan,25/75
7 Zümer,39/10
8 Bakara,2/153