Nisan 16, 2012

YÖNETİCİLİK VE HİZMET

YÖNETİCİLİK VE HİZMET
                Sevgili müminler !
                Allah bütün varlıkları,gen yapıları,kabiliyetleri bakımından farklı farklı yaratmıştır.İnsanlarda,fiziki görünüm ve kabiliyetlerin üstünlüğü yönünden farklıdır.Bu farklılık,”Yaratıcının varlığının delillerindendir.”[1]
                Varlıklarda olduğu gibi,insanların da bir çoğu idare eden değil,idare edilen konumdadır.Her varlık,her grup,kendilerine bir başkan kabul eder veya seçer.Başsız bir cemaat olmadığı gibi,lidersiz hiç bir sosyal faaliyette olamaz.
                İdarecilik,sosyal hayatta aileden toplumun bütün katmanlarına kadar hemen hemen her yerde vardır.Bütün müesseselerin bir idarecisi bir sorumlusu olduğu sosyal bir vakıadır.
                İslam dini,insanın iç ve diğer hayat tarzının hemen hemen her safhasında, kendisine yön veren açılımlar sunmaktadır.Aile hayatımızda fertlerin rolünün ne olduğu,yolculukta,eğitimde,ticaret ve sanatta nasıl çalışılması gerektiği,nasıl hareket edilmesi açık ve zimmen bildirilmiştir.
                Topluma hizmet etmenin,onları yönetmenin felsefesi;Hazreti peygamber (a.s) tarafından şöyle açıklanmıştır:”Bir milletin efendisi,onlara hizmet edenlerdir.”[2] Allah’ın kulları arasında iman kardeşliğini esas alan ve imtiyazın her türlüsünü reddeden dinimiz,idareciliğin de bir üstünlük makamı değil,emanet ve sorumluluk yeri olarak tesbit etmiştir.Bu dünyada kimin bir görevi varsa,kime de-aile kadar küçükte olsa-bir grubun idareciliği verilmişse,o iş için hayırlı hizmetle sorumlu tutulmuş,onların her türlü hakları idarecilerinin sorumluluğuna emanet edilmiştir.Sosyolojik bu kanunu özetleyen hazreti peygamber (a.s) şöyle buyurmaktadır:”Hepiniz çobansınız ve güttüğünüzden sorumlusunuz.İmam (idareci) yönettiklerinden,kişi ailesinden,kadın kocasının evinden,hizmetci efendisinin malından,oğul babasının malından sorumludur. Böylece herkes bulunduğu mevkiden sorumludur.”[3]
                İdarecilikte şefkat ve merhametle beraber sevgi esastır.Sevgiden yoksun, şefkatsiz kuralcı yönetimler insanları neyazıkki robotlaştırmaktadır.Bunların da ötesinde zulümle yönetim ise,köleleştirme metodudur.Zulmün olduğu yerde insanların yükselmesi,ufuklarının açılması,tekniğin sanayinin gelişmesi mümkün değildir.Sevginin ve saygının hakim olduğu idari mekanizmalarda ise,her şey düzenli ve verimlidir.Olayın dünyevi boyutu bu olduğu gibi,zalimler ahirette de Allah’ın azabına tabi olacaklardır.Ve “Allah zalimleri asla sevmeyecektir.”[4] Kuran-ı Kerim’de idarecilikte zülmün doğuracağı sonuçlar şöyle ifade edilir:”Allah zalime doğruyu göstermez.”[5] “Zülmün var olduğu bölge halkını Allah yok etmiştir.”[6]  Allah’ın bu buyruklarından da anlaşılacağı gibi,zülmün olduğu yerde yükselme olmayacak ve Allah’ın yardım eli görülemeyecektir.
                Günümüzde sevgi ve saygının hakim olduğu demokratik toplumların kalkınıp müreffeh hale gelmeleri bir tesadüf olmadığı gibi,diktatör toplumlarda sefaletin varlığı da onların kaderi değildir.
                Sevgili müslümanlar !
                Hayatını ümmetine hizmetle geçiren “Rahmet peygamberi” bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyururlar:”Müslümanların idareciliğini üzerine alan,sonrada onların hayrı için çalışmayan kimse asla müslümanlarla beraber cennete giremez.”[7] Bu sözleriyle idareciliğin bir hizmet aracı olduğuna işaret eden peygamberimiz,makamı kötüye kullananları da şöyle ikaz etmektedir.”Bir topluluğun başına,idareci olarak geçen kimse,insanları aldatır onlara ihanet ederse ve bu haliyle ölürse,Allah o kimseye cenneti haram kılar.”[8]
                İslam tarihi,sorumluluk duygusunu, icraatlarıyla taclandıran kahramanlarla doludur.Savaş meydanlarında küheylanlar gibi kahramanlaşan,cesaretiyle tarihe geçen Hz.Ömer (r.a)’ın tayin edeceği valinin yanında bir yetim çocuğu  öper vali adayının “sizin çocuğunuz mu?” sorusuna hayır cevabı verir.Bunun üzerine vali adayı “Benim üç çocuğun var hiç birini ne kucağıma aldım ne de öptüm.”demesi üzerine Hz.Ömer “Kendi çocuğunu sevmeyen Allahın kullarını da sevmez”deyip vali adayını azleder.[9]
                Değerli müminler !
                İnsanın bu dünyadaki bütün nimetleri emanet olarak görmesi ve emanetin hakkını vermek için çaba harcaması imandan nasiplenen yüksek bir ruh alametidir.Kişinin imanı nekadar kuvvetliyse sorumluluk duygusu da o oranda kuvvetli olacaktır.Mümin kendine verilen her organın her nimetin Allah’dan olduğuna inanan insandır.Yaptığı her işten dolayı mutlaka hesaba çekileceğini,gözönünde bulunduran insandır.
                Mümin doğruluktan ayrılmamalı,ikiyüzlülükten uzak durmalıdır.Bu anlayışla şu duayı sıkça tekrarlamalıdır:”Ya Rab! Kusurumuzu affet.Bizi kendine kul kabul et.Emaneti almak zamanına kadar bizi emanette emin kıl.”
               
                Ne mutlu bulunduğu mevkide güzel eserler bırakabilenlere !


[1] Kuran;Rum  ,30/22
[2] Keşfü’l-Hafa,1/1515
[3] Buhari;Reaya:21
[4] Kuran; Cuma , 62/7
[5] Kuran; Neml, 27/50
[6] Kuran; Ankebut, 29/31
[7] Müslim;İman:229
[8] Müslim;İman:227
[9] Rıfat Ahmet;Tasvir-ı Ahlak,s:195.İst,1309