Kasım 28, 2011

DİN VE LAİKLİK

DİN VE LAİKLİK

            Tarihin ne kadar derinliklerine inilirse inilsin,en ilkelinden en medenisine kadar,nerde bir insan topluluğu varsa mutlaka bir dine mensup ve o dinin etkisinde kalarak yaşamıştır Tarihi tecrübe ve var olan kalıntılar bize dinsiz bir toplumun olmadığını göstermektedir.İnsanlığın gelişmesinde ve büyük medeniyetlerin meydana gelemsinde,dinin aksiyoner gücü inkar edilemez.Ancak bu büyük güç kaynağının, zaman zaman kötüye kullanıldığı ve bazı katı uygulamalar yüzünden bir takım kötülüklere sebebiyet verdiği yine  tarihi olaylardan anlaşılmaktadır.Yıllar yılı cenneti kazanmak için haçlı seferleri düzenleyip Anadoluda nice mamur yerleri harap etmek,Doğu Roma’nın başşehri İstanbul’u talan etmek bunun en güzel örneğidir.
            Bilindiği gibi hristiyanlık başlangıçta tamamiyle laik bir zihniyete sahipti. Hz İsa (a.s) “Allah’ın hakkını Allah’a  Kayser’in hakkı Kayser’e verilmesi” yani din ile devletin birbirinden ayrı düşünülmesi prensibinden hareket ederek yola çıktığı halde,kilise bütün Ortaçağ boyunca Avrupa’yı tamamiyle sömürmüştür.[1]
            Endülüs islam medeniyetinin etkisiyle başlayan rönesans,kilisenin bu tehakkümünü kırıp,hristiyanlığı yeniden aslına döndürdü.Bu durum karşısında katolik kilisesi,diğer hristiyan mezheplerine karşı çok acımasız zulüm yaparak,devrin entellektüellerine dahi hayat hakkı tanımadı.
            Müslümanlara gelince,islam dininin ve müslüman din adamlarının ne halk üzerinde ne de ilmi düşünce üzerinde hiç bir devirde kilisenin baskılarına benzer baskıları sözkonusu olmamıştır.Ne ilmi görüşü yüzünden yakılan,ne de farklı düşündüğü için kesilen,insanlara rastlanmamaktadır.İlk emri “oku” olan ve insan şahsiyetine,insanın hak ve hürriyetlerine büyük değer vermiş olan bir dinden ve böyle bir dinin mensuplarından başka türlü bir davranışta beklenemezdi.Hz Ömer’in ifadesiyle “Analarından hür doğan insanlara” pranga vurmak insani bir davranış olamazdı.
            Bizim yarı aydınlarımız,”Din terakkiye (ilerlemeye) manidir” şeklindeki sözleri,islam hakkında yapılmış bir araştırmaya dayanmıyordu.Bu ifade batıda çoğrafi keşiflere,ilmi inkışaflara mani olan hristiyanlık için söylenmiş sözlerin tercümesiydi.
            Vicdan ve inanç hürriyetine karşı saygılı olmak manasına gelen ve kilisenin yaptığı zulümlere dur demek için geliştirilen laik zihniyet,din ile insan hakları veya türlü mezhep ve inançdaki insanlar arasında,bir barış ortamı meydana getirme ihityacından doğdu.Sonuç itibariyle laiklik ilkesi sayesinde batıda mezheplerin mezheplerle,dinsizlerin dindarlarla olan kavgaları sona erdi. Daha sonra,laikliği bir hukuk kuralı haline getiren bu devletler,din eğitimini kiliselerin eline bıraktılar.Bizdeki din okullarının müfredatından daha çok hristiyanlık bu okullarda okutuldu.Hristiyan ilahiyat fakülteleri kurulup,devlet bu okullara büyük fonlar ayırdı.Bütün bu uygulamalara rağmen hiç bir batılı devlet yetkilisi,bu dini eğitim ve öğretimden rahatsızlık duymadı.
            Değerli müminler !
            Allah Kuran-ı Kerim’de “Allah katında yegane din islamdır.”buyurmaktadırlar.[2] Biz müminler Allah’ın son dinine mensubiyetle iftihar eden insanlarız.Aynı zamanda,diğer din mensuplarına veya dinsizlere hürriyet tanımış bir maziye sahibiz.Referansımız olan Kuran-ı Kerim bize şöyle buyurmaktadır:”Dinde zorlama yoktur.Artık doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır.O halde kim tağutu reddetip Allah’a inanırsa,kopmayan sağlam kulpa yapışmıştır.Allah işitir ve bilir.”[3] Bu ayet,günümüzde ve tarihte müslümanalrın diğer din mensuplarıyla barış içinde yaşamalarını sağlayan ilahi bir kanundur.Bu ayet gereğince günümüzde kiliseler,sinagoglar ayakta durmaktadır.Bu ayet gereğince çanlar müslüman ülkelerde özgürce çalmaktadır.Aynı durumu,diğer batılı ülkelerde söylemek neyazıkki zordur.
            Bir hak dinin mensupları olarak inancımızı yaşamk ve dinimizi öğrenmek bizim en tabii hakkımızdır.Devletin anayasasında da “Devletin dini inançlara saygı duyacağı,din eğitiminin devlet tarafından yaptırılacağı” maddesi vardır.Diğer yandan laisizmin prensiblerinden biri de din ve menzepler arasında devletin fark gözetmeden hepsine yaşama hakkı ve ibadet hürriyeti sağlanmasıdır.Müminler her din ve görüş mensubuna saygı duyar.Her tepkisini medenice gösterir.Olumsuzluk ve kabalık bize asla yakışmaz.Ancak bizim böyle oluşumuz,başkalarının da bize böyle davranmasını gerektirmektedir.
            Hürriyetin ve insanca yaşamanın var olduğu dünyada nemutlu bu değerlere sahip olabilenlere


[1]  Işık,Emin,Devleti Kuran İrade,s:159,İst.
[2] Kuran,Ali imran,3/19
[3] Kuran,Bakara ,2/256